17 Kasım 2024 Pazar

Kadeh


Doğduğumda hangi geceden sürüldüğümü hatırlamıyorum. 
Zaman bir bıçak gibi geçti ve öğrendiğim tek şey,
Nihai bir düşünceler seliydi, boğulduğumda büyüdüm. 

Yaşım elbette aştı bir paketteki sigara sayısını. 
Ancak aşamadığım dağlar var daha.
Biliyorum manzarası güzel,
Lakin çakılmaktı hakikati bu işin...

Yanar döner gezegenler saklıyoruz ceplerimizde, yüzümüzde buruk bir gülümseme. 
Durmuyor gökteki, her daim yeni kumarlar, yeni kaybedişler,
Alım satımlar ve diz boyu keder.
Zara bağlanmış talih intiharları bağıran avuçlarımızdaki...
Geçiyor fakat kör ve sağır kalmak fayda etmiyor şu ana.
Zaman cepleri delik bir kumarbazdan farksız. 
Dilersen en büyük bahisleri yatırayım uğruna,
Değişmiyor aynı kadehten dökülüyorum yeryüzüne,
Ne fısıldandıysa artık kulaklarımıza...

Şehirler eskittik gün çekilmiş gözlerimizle.
Dökülüyor yudum yudum, fark edemiyorum nereden geldiğini ışığın.
Özlem bir lütuf aynı zamanda da bir küfür gibi geliyor kulağa.

Benim zamanımda peygamberler ne suç işlerse işlesin affedilirdi.
Oysaki şimdi ekip arabaları peşini bırakmaz yalnızlığın.
Siren sesleri durmaksızın yaralardı geçmişi.
Biz yine intikam, biz yine kan.
Ve kutsardı alkol tüm olan biteni.
Var olmayan neresi varsa, hangi acı kanatıyorsa yarayı,
Orasıdır benim mabedim, kan yutarım.
Bakmayın öyle yüzüme beni tanımıyormuşçasına.
Hepinizin günahı benim boynuma, yaşım aksi.
Ömrünüzce varım ben, geride kalanlarsa birer zelzele.
Varsın titresin yeryüzü parmak izlerimizce.
Dokunduğumuz bedenler anlatsın bize kim olduğumuzu.
Edilen hakaretler, sarf edilen sözler, 
Yıkılan mahkemeler değil. 

Biliyorum, karanlık saklayacak her şeyi.
Ben çırılçıplak koşacağım. 
Doğduğumdan beri yaşadığım bu sürgün ömrüne aldırmadan, 
İyi ki kül, iyi ki intihar.
Ve yaşama ait ne varsa...

6 Kasım 2024 Çarşamba

Uzak


Tarihin tozlu sayfalarını okuduğunda bir yaşındaydı ruhum.
Üzerlerine bir şeyler karaladığında iki,
Yazdıklarını yaktığında ise üç yaşındaydı.
Ardından tükürdü yüzüme zaman,
Utanarak aradım ne aradığımı dahi bilmeden.

Ey gecenin ardında saklı ecel!
Konuş bana, sustuğum cümleler haykırmakta.
Gündüzüm gecem daimi bir giz.
Önüm karanlık, yolum kayıp, yatağım çukur.
Bilirsin, senden geldim sana gidiyorum.
Işımasın yüzüme yeryüzü.
Ne aydınlık isterim ne karanlıktan kaçarım.
Yalnızca bir karar ver bana.

Kemiklerinden geliyor sükutun biliyorum.
Attığın adımlarca kazan devrilir solumda.
İsyan cıvıltısı derim gün doğumunda, korkmaz gözüm.
Anlamadığım kadar varım ben.
Veyahut vardım.
Sıra bana mı geldi yoksa?
Elbette biliyorsun, kaçırma gözlerini.
Doğduğumda ellerimi saklamıştım.
Şimdi ise yetmez ikisi,
Gözlerimle kulaklarımı kapamaya.

Ömrüm geçti bu hanedanlıklarda.
Gerek kölesi oldum gerekse sahibi.
Sabah uyandığımda ise bir bendim.
Rüyalarımdaysa bir kişi.
Sözüm ihanet, hareketim meçhul,
Kaderim yok ama,
Unutma korkularım en büyük şahit.
Ele geçirince maziyi hastalık,
Yalandır gelecek.
İnananın başı, konuşanınsa kesilir dili.
Şimdiden dahi bahsedemiyorum henüz.
Ne oldu bize?
Geç mi kaldık?
Ayaklarının altında çiğneme yaralarımı.

Görmüyor musun, bu mezarlıklarda ışık aramak,
İçimdeki korla mağaramda kalmaktan daha acı.
Daha silinmez, daha yok olunası...

Seneler geçti, dokuz yaşında ruhum.
Dokuz ayrı ömür yaşadı bu beden.
Dokuz kez katli vaciptir fetvası okundu adına.
Ve şu ansa,
Soğuk, eksik, uzak...
Kelimeler bir ayazdır eser durur.
Üşüyorum, ne olur uyandır uykumdan beni.

Çok uzak alemlerde bir uçurumun kıyısında,
Dalgaların kayaları ezdiği o şüphe anında,
Göz kırpan yüksekliğin, bir an uğruna harcanan hayatın,
Boşa harcanan ömrün, yarım kalan nefesin,
Kör çocukluğun duyularak öğrenilmiş büyümesinde,
Yeryüzü ruhum için en büyük hediye.
Oysaki asla doğmamıştı.

Geçti bir gün daha, tekrar başa döndü akreple yelkovan.
Sıfır noktasına geri dönmek uğruna,
Tüketilmiş nice yalnızlıklar gibi.
Lakin en çok da içimdeki...
Bu diyar, bu topraklar, bu sarmaşıklar,
Ne kadar varsa yoksa,
Kabulümdür sizin olsun.
Sizin olsun her şey.
Ömrüm sizin, yazdıklarım sizin.
Yalnızlığım da...
Ben cevaplarımı istiyorum.
Kimse esas bilen doğrusunu,
Varsın alsın canımı.

Öldüğünde hiç yaşındaydı ruhum.
Bir zamanı, mekanı, varlığı hepti. 
Sustum aynalara.
Kalktığımda bir el vardı başımda.
Önce utandım.
Sonraysa kaldım.
Tanıdım fakat anlamadım,
Tarihi ve tarihimi...