Doğduğumda hangi geceden sürüldüğümü hatırlamıyorum.
Zaman bir bıçak gibi geçti ve öğrendiğim tek şey,
Nihai bir düşünceler seliydi, boğulduğumda büyüdüm.
Yaşım elbette aştı bir paketteki sigara sayısını.
Ancak aşamadığım dağlar var daha.
Biliyorum manzarası güzel,
Lakin çakılmaktı hakikati bu işin...
Yanar döner gezegenler saklıyoruz ceplerimizde, yüzümüzde buruk bir gülümseme.
Durmuyor gökteki, her daim yeni kumarlar, yeni kaybedişler,
Alım satımlar ve diz boyu keder.
Zara bağlanmış talih intiharları bağıran avuçlarımızdaki...
Geçiyor fakat kör ve sağır kalmak fayda etmiyor şu ana.
Zaman cepleri delik bir kumarbazdan farksız.
Dilersen en büyük bahisleri yatırayım uğruna,
Değişmiyor aynı kadehten dökülüyorum yeryüzüne,
Ne fısıldandıysa artık kulaklarımıza...
Şehirler eskittik gün çekilmiş gözlerimizle.
Dökülüyor yudum yudum, fark edemiyorum nereden geldiğini ışığın.
Özlem bir lütuf aynı zamanda da bir küfür gibi geliyor kulağa.
Benim zamanımda peygamberler ne suç işlerse işlesin affedilirdi.
Oysaki şimdi ekip arabaları peşini bırakmaz yalnızlığın.
Siren sesleri durmaksızın yaralardı geçmişi.
Biz yine intikam, biz yine kan.
Ve kutsardı alkol tüm olan biteni.
Var olmayan neresi varsa, hangi acı kanatıyorsa yarayı,
Orasıdır benim mabedim, kan yutarım.
Bakmayın öyle yüzüme beni tanımıyormuşçasına.
Hepinizin günahı benim boynuma, yaşım aksi.
Ömrünüzce varım ben, geride kalanlarsa birer zelzele.
Varsın titresin yeryüzü parmak izlerimizce.
Dokunduğumuz bedenler anlatsın bize kim olduğumuzu.
Edilen hakaretler, sarf edilen sözler,
Yıkılan mahkemeler değil.
Biliyorum, karanlık saklayacak her şeyi.
Ben çırılçıplak koşacağım.
Doğduğumdan beri yaşadığım bu sürgün ömrüne aldırmadan,
İyi ki kül, iyi ki intihar.
Ve yaşama ait ne varsa...