31 Mayıs 2024 Cuma

Beyaz


Tepelerin altındayım.
Tüm insanlığın sokak aralarında süzülüşlerini izlerken,
Ertesi gün doğacak güneşin,
Omuzlarımı ve rengini kaybetmiş ruhumu öpen bir fahişeden farksız olmayacağını,
Adım gibi biliyordum.
O tepelerde intihar güzel bir parfüm gibi sarmalardı burnumuzu.
Şuurumuzu kaybettiğimiz içkilerce,
Ağlayarak, parçalanarak zamana kestirttiğimiz bileklerimizi,
Her daim birileri öpsün istedik.
Yalnızlığın gözyaşları kuruyup gitmiyordu yakamızdan.
Acının en ala kölesi bendim ehlileştirilemeyen.


Utanacağımı bilseydin,
İlk fırsatta yüzüme tükürecek kişi sen olurdun, biliyorum.
Doğduğun gece, tecavüz ettiğim gündüzden farksız.
Yatağına hapis ettiğin dünya kirletiyor seni.
Bana başka bir gezegenden bahsetme.
Yürüyüp geçtiğin sokakların tadını dizlerim biliyor.
Beynim tükürüyor hayatın gerçeğine.
Dudaklarını benden başka kimse tanımıyor.


Ve elbette ki yazılan her vasiyet,
Günü gelince şöminesine atılacaktı yalanın.
Gözlerinin şahitlik edemediği bir mahkemeden bahsediyorum sana.
Utanç zincirlemiş boyunlarımızı, kıyamet kopsa kaldıramayız başımızı.
Üç maymunu oynadık üç gece bin ömür.
Kanattığımız günden bahsetmiyorum bile.
Dilerim affedilmeyiz.
Dilerim anlaşılır ve kazınırız çetelelerine bir sınır olarak.
Aşamasın kimse.
Ölüm dahi toy kalırdı yanımızda.
Azrail bizim ilk aşkımızdı...


Ağır adımlarla ilerliyorum şimdinin sığınaklarına.
Göğüs kafesime atılan bombalar ürkütemez beni.
Biliyorsun, aşka bir şans veririm,
Öte sokaklardan iki el ateş sesi duyulur.
Kader teslim olur ancak,
Çoktan yere düşmüştür umut ve masumiyet.
Can aldığımız kadar insanız...


Dilekçelerim ziyaret eder kimsesizlerin ayaklarını.
Gerek şikayet gerek teşekkür fark etmeksizin,
Bütün devlet daireleri, mabetler, cenazeler...
Her diyar, kanımın kutsadığı neresi varsa,
Bir an için unutulurdu hepsi.
Bazı bedeller ödenirdi hayatta sonsuzluk uğruna.
Her şey uğruna her şeyi gömmek...
Yere yığılsam tanırdı beni kara toprak.
Parçalanırdı ay,
Ve evet, bu ağıt da işlenirdi bazı kutsal kitaplara.
Yaşayan tanrısız, inanansa hain bilinirdi.


O yüzden şimdi bir dünya borçlusun bana.
Yeni bir kitap, yeni bir tanrı,
Yeni bir kan borçlusun bana.
Benim kanatlarımda bıçaklar gezinmez.
Dudaklarını kanatırcasına öpücükler çalmaz bakirelerden.
İçimdeki ateş gözyaşlarım hariç hiçbir şeyi yok etmez.
Kaybettikçe kazanmamız gereken bu diyarda,
Yüreğimi kaç haczin zehirlediğini hatırlamıyorum.
Bulaştırdığım veremden seni azat etmişken,
Kan kusuyorsun şimdi bana, bilmiyorsun.
İçten içe çürüyorsun gecelerce.
Biz hariç her bir yaşam kıyametimiz oluverecek bir gün.
Kirleneceğiz...
Unutmak adına bedenlerimizi kirleteceğiz bedenlerle.
Ödediğimiz bedellerle kirleteceğiz.
Çünkü biz buyuz.
Çünkü aşk bu!
Tüm pisliği içinde barındıran beyaz bir tanrı.
Ölümün ve yaşamın soyut efendisi...
Bizse somut olanlarız.
Ondan gelip ona giden kafirlerden farkımız yok.
İkimiz de biliyorduk,
Beyazı kirletebilecek siyahın yalnızca biz olacağını...


Dizlerinin üstüne çök şimdi.
Sen karanlıklar uğruna keserken kendini,
Ben o tepelerin altında,
Ruhumu ve omuzlarımı bırakacağım.
Ruhum şahit af dilemiyorum kimseden aşk dışında.
Bir de gelip geçen zamandan...

Saat


Tamam kabul gecenin en aykırısı sensin.

Omzundan düşen onur yanılgıları,

Yalnızlık söylemleri bir kenara dursun,

Tamam, namluya en çok senin başın değdi. 

Barut benden ibaret, kurşunlar gözyaşımdan.

Görmüyor musun?

Ağlatma beni.


En çok ben diktim heykellerini yeniden.

Nice başıbozuk, haysiyetsiz tüccarlar almak istedi hepsini.

Vermedim.

Şayet eğer bir gün gerekirse,

Alacak da verecek de sensin.

Silip geçmeye çalışma geceleri.

Eğik başının baktığı yöne koşan,

Cesettir benim ecel çığlığım. 

Duyma.

Kirlenmesin şayet, tertemiz ayrılalım.

Elbette tekrar söylüyorum,

Karanlığa yitip giden iki yıldızdık.

Nasırlarca hikaye, yalanlar boyu gökyüzü.

Baksana anlamıyorsun, işlediğimiz günahlar çoktan boyumuzu aştı. 

Sevgiyi arayıp duran katillerden farkımız kalmadı. 


O yüzden bu göller dolusu kar, 

Sönmek nedir bilmeyen ateş,

Ve sözlerimi üşüten umut tozları. 

Nefes almama gerek yok.

Ben senin coğrafyanı öğrendim.

Gezdim karış karış, okşadım avuçlarımca.

Hayatımın yumruğunu atma bana şimdi. 

Gidiyorsan eğer, sükutun ele geçirsin geceyi.

Hiçbir kuş cesaret edemesin uçmaya.

Ağaçlar ağlamasın, aşıklar kurban gitmesin karanlığa. 

Biliyorsun, bu kurulu düzende,

Yüreğiyle konuşanların asla bir yeri olmadı. 


Anlasan keşke, 

Benim kalacak yerim olmasa da,

Gidecek yerim belli, sil şu gözyaşını. 

Ağzımızı bıçak açmayacak zaten.

Kanatma daha fazla yaralarını. 

Çanlar çok uzun zamandır çalıyor. 

Hepsini dinliyorum ve biliyorum. 

İkimiz bir can olsak toplanıp,

Bir nefes, bir ümit olsak,

Bir ışık doğardı karanlığımızdan.


Masumiyeti öldürmek istiyorsan,

En yakınlarından başla.

Merak etme, gözlerim kaldırır tabutların hepsini.

Sen nereye gömüleceklerini düşün. 


Biz, karanlıklara, ihanetlere ve ateşe rağmen, 

İyi ki kül, iyi ki intihar.

Zaman işliyor.

Ve ben hala...