17 Nisan 2024 Çarşamba

IX.


Gözü yaşlı bir çocuk gibi karşında şimdi uyku.
Ceplerinde biraz umut kırıntısı,
Sırtındaysa o ayazın meşhur yükü...
Yüzyıllardır gelip geçen bir tevazu ile bakıyor kollarına.
Sen benim sessizliğimin narası,
Sen ki bu silik şiirlerimin ilham kaynağı...
Korkularından yüreğine kadar uzanan bu yolda,
Yalnızlığını takip ediyorlar, lütfen ağlama.
Ecel terleri okşuyor sırtını benim yerime.
Benim yerime aydınlatıyor seni ay, öpüyor güneş.
İnandığım ne varsa dökülen omuzlarından tutuyorum.
Gözlerini kapatarak var olduğun, beni andığın her an,
Ellerinden tutarak eşlik ediyorum sana.
Hiçbir söz söyleme bu delirmiş karanlığıma, biliyorum...

Sırtındaki kırbaçtan azat ediyorum seni.
Boynuma sarmam pahasına da olsa,
Ne olursa olsun, küllerim de ziyaret eder elbet bir gün saçlarını.
Yeni doğan gece saklanır nefesine.
Öpersin, yaşam bahşedersin toprağa, orman olur.
Yeni bir medeniyet kurarız coğrafyasız aşkımıza.
İklimi yüreğimizden gelir, sarılarak ısınırız.
O yerdir benim mabedim.
Dualarımda sen varsın, tanrı biliyor.
Kılıç dolu muharebelerden, bombardımanlardan,
Depremlere, tufanlara kadar ne kadar kanasam da,
Senin yanında durur kanım, kabuk tutar yaram.
Bir dövme gibi taşırım kefenimde.
Kıyamet sonrası seninle açarım gözlerimi.
Unutamam, uykusuz gözlerim haykırıyor kağıda.
Sakın sakınma, yeni baştan yarat hayatı.
Kana kana karışayım sana, susturma dudaklarımı.

Gördüğüm her şeyi sana atfetmek istiyorum.
Ancak yakışmayacaklarından adım kadar eminim.
Yazdığım kadar yaşarım, seni sevdiğim kadar varım.
Susmaz sana doğru koşan cümlelerim.
Ayağı takılan şiir olur,
Yanına gelense yemin...

8 Nisan 2024 Pazartesi

Katip


Ve gün gibi akıyorken kelimelerden ölüm,
Tane tane, ahiret için herhangi bir telaştan ırak.
Ve saklanıyorken koynuma heykelleri mazinin,
Çakır taşlarından ötürü kanayan dizlerimdi,
Bu süreksiz cezanın hükmettiği acı naralar.
En kutsal vazife ne ise onun uğruna ölmek,
Onur yanılgısıyla yok olup gitmekti ebediyete,
Küle dönüşmek demekti, esiyorken bu denli rüzgar.

Gözlerimde yaşardı eskiden elleri kesilmiş anılar.
Sonraysa ne yazık ki tüccarlar geldi ansızın.
Birkaç sikke karşılığı satın aldılar umudu.
Nice firavunlar, hükümdarlar karşı çıkmaya çalıştı buna.
En hakiki sevgiyi arayıp durdular ömürleri boyunca.
Ülkeler, kıtalar fethedildi, ancak hiçbir vakit o kapıdan geçilemedi.
Ve şimdi, şu an, geçmişten bugüne kaç ceset kaybolup gittiyse bu topraklarda,
Sıfır noktasına açılan kapının karşısındayım.
Hepsindeyim, hepsi içimde, hepsiyim...
Fısıltılarım utanmadan cenk ediyorlar karşımda.
En acı sözün hangisi olduğuna karar vermeye çalışırken,
Susuyorum, oysaki en güçlü pınar damarlarımdan akıyor.

Deliliğin azameti de ayrı bir vasiyetmiş zaten dünyaya yazılan.
Yeni anladım.
Her iki nokta arasında başka bir gönül kırgınlığı yaşarmış.
Zamanın küfü ve yokluğun tozu ele geçirdiğinde geceyi,
Geriye yalnızca içimden öte bir melankoli kalırmış.

Her daim susuldu, bilgelik düşü veya kötülük hırsının aksine,
Yalnız geçip giden yaralar hatırlandı,
İzler ise birleştirilerek yeni bir harita yaratıldı.
Yeni baştan yaratıldı aşk, nefes alıp verircesine bir devrim gerçekleşti.
Doğallığıyla eller titredi.
Ne bir resim çizilebildi,
Ne de bir kelime yazılabildi kağıda.
Bu küçük, hırs dolu yeraltında,
Yalnızlığın magmasıyla kendimizi ısıtmaya çalıştık.
Yaşıyoruz derken yandık ve bu yağan yağmur dahi,
Anca bir damla gözyaşımıza bedeldi.
Tanıyorum, yabancı gelmiyor bu kıyamet sonrası diyar.

Yüzlerine bile bakmadan yanlarından geçtiğim ruhların söylediği şarkılarla,
Bahşediyorum aydınlığı yalnızlığıma.
Bir mum gibi yanıp sönüyor inancım.
Derken en eski mağarama dönüyorum.

Şiir doğuyor ruhumda, yakıyor.
Peşinden geliyorken fark ediyorum zamanı.
Dizlerime aldırmadan yürüyorum ancak her şeyi hatırlayarak.
Her yıkımı, infazı, kıyameti kazımıştım duvarlarıma.
Soru sormuyorum artık tanrıya.
Yaşam durmadan koşan bir çocuktan farksız.
Ya kovalarsın onu nereye gideceğini bilmeden,
Ya da unutursun kendini yalnızlığa esir düşüyorken.