26 Şubat 2024 Pazartesi

Pusula

 

Hatıralar haindi en çok, zamansa bozuk bir pusula.
Gidecek yer kalmadı gönlümden başka.
Her gece tanıdık taşlar takılıyor ayağıma.
Aynı yara, aynı kan...
Kefenimden kaçır gözlerini.
Bu karanlık ve kucakladığı tabut sana ait değil.
Ne kaldıysa benden geriye bıraktım avuçlarına.
Hayata karşı gardını alırken iyice sık yumruğunu.
Gözyaşların ve aydınlığın okşadığında yanaklarını,
Öpücüklerim gelsin aklına.
Sırtıma kazılı dünyada buzullar hakimdi yaşama.
Omuzlarımı öpüyor ölümün meleği.
Çürümüş umutlarla gölge oluyorum sana.
Yalvarırım yabancı kaldığında adımı anma.
Ne eline kürek alabilecek kadar cesur ol,
Ne de çamların dibine ateş atacak kadar umursamaz.

Cümlelerimin en ihtiraslı olduğu an şu andır.
Güneşe, aya aldırmadan takip ederler tozunu.
Kimisi birkaç kelimeyle şehit olur,
Kimisi ise şiire minnettar.
Yeni doğumlar derken sakladım her şeyi.
Arkada kaldım ancak önümde de kimse yok.
Ne tarihi bir duvar, ne de nehirler...
Terzinin beni dikmesinden,
İğnesini saplayacağı tek kişinin ben olmasından,
Kime dokunsam kanatıyorum.
Kime örsem sevgiyi içlerinde hep bir ayaz.
Hastalık, yenilgi ve en nihayetinde toprak...
Senden geldim sana gidiyorum, tanrı şahit.
Başka kimse değil.
Sırrım yazgıma bir pranga...

Buradayım ancak kış ağlamaklı.
Ecelinden korkuyor, baharın gelmesinden değil.
Unutacaklar, unutulacak.
Çünkü suyun akması için özgürce,
Yıkılmalı köprüler, esaretten kurtulmalı.
Sırada ben varım, adını biliyorum.
Beni yok ederek var olacağın günler gelir umarım.
İçindeyim, içimdesin.
Ruhumu öptün sen.

VI.

 

Sağlam değildir sözlerim, birkaç kırıntı yeterdi olmaya.
Ansızın gece çöktüğünde ruhuma,
Çığlıklarını duyardım kimsesizlerin.
Ömürler oldu haritamı ateşe terk edeli.
Başıbozuk ayna taciriyle tanıştığım günden beri,
Her daim bilmeceler çekiştirip durdu yakamı.
Sessizliğin deliliğini en yakından gözlerim tanıdı.
Ölümle bu gibi anlarda kavga ettim.
Kanım tecavüz ederken masumiyetime,
Unutmadım yaraladığım coğrafyayı.

Yazdım.
Hakaretler yağdırdığım bu pus,
Sonsuz bir telaşla kapımı tekmeleyen ecel,
Ve dilimi damağımı kurutan yaşamak delili...
Yetmez mahkemelerde suçlarımın düşürülmesine.
Ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum.

Dur durak bilmeden dokuz diyar gezdim en az.
Bin kez parçalandı ay.
İçim sancıdı, kabuğunu düşürürken yara.
Raylara, dağlara, denizlere,
Kim kendini bulmaktan biraz bahsedebiliyorsa,
Bozuk pusulayla aradım aşkı, kayboldum.
İnsanları değil, acılarını tanıdım.
Bazen gözyaşlarına kör,
İç çekmelerine sağır,
Yalnızlıklarına ise kayıtsız kaldım.

Kaçışım pek fark edilmedi ekiplerce.
Ardında saklandığım kapı,
Hiçbir vakit çağırmadı beni yanına, unuttum.
Verdiğim nefesi ne için aldığımı hatırlamıyorum.
Ellerimi soktuğum bu ateş,
Neden şimdi fısıldıyordu bana?
Olması gerektiği gibi...
Ucuz içki, bolca sigara,
Sarılan iki yüzlü melankoli,
Ve arayıp durduğum,
Mezarıma yakışacak çiçekler...