16 Ocak 2024 Salı

V.


Tavanda sallanmakta cesedim, aman üzerinde izmarit söndürmeyin!
Karışmasın kanım kül rengi bulutlara, neye sahip değilsem boğsunlar beni bir gece vakti.
Bu su birikintisine her bakışımda sanki ruhumdan bir parça kopuyor.
Kırgınlıklar bir kenara dursun, kabuğumun altında ezileli epey oluyor.

Sarı bir ışık lekeliyor melankolimi, bunun şerefine elimde bir kadeh şampanya.
Kendimi terk ettim...
Kendimi terk ederken yanımda kim varsa hepsinin katli vaciptir fetvası okundu.
Korkmadan ve umursamadan salladım bir cellat gibi kılıcımı.
Seneler de gözyaşlarım gibi akıp geçti yanaklarımdan.
Her bir ağlayışımın ardından nice çizgiler eklendi yüzüme.
Nice gölgeler eklendi gözlerime.
Kimim ben?
Ya da kimdim?
İşlediğim her günahın karşılığında karanlıkla kırbaçlıyorum sırtımı.
Çizdiğim resim çürüyor ve küflerini damarlarıma naklediyorum.
Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...
Kelimelerimi dahi susturuyorum, bir ses etseler hemen dillerini kesecekmişim edasıyla,
Yeniden, yeniden ve yeniden zamanı alkolle idare etmeye çalışıyorum.
Gerçi o da fayda etmiyor artık vücudum daha fazlasını istiyor her geçen gün.

Öptüğüm yeryüzünün kırgınlığı ağıt yakıyorken mevcudiyetime,
Nasırlı parmak uçlarımı neşterle buduyorken tanrı,
Ve melekler birbirlerinin boğazına sarılıyorken sevdalarımdan mütevellit,
Ey artık ölmüş olan sevgi!
Söyle bana,
Dokunduğum tenler, ışığımı paylaştığım yürekler zehirliyorsa beni,
Cebimde de cennete dair geçerli hiçbir kuruş kalmadıysa,
Satacak neyim kalmıştı ki elimde?
Her sabah yüzüme bir tokat atıp ardından öpücük konduran rüzgar gibi,
Ben de bir o tarafa bir bu tarafa savruluyorum.
Bazen sevda sirenleri çalıyor kapımı.
Kısa bir süre için misafir edip onları postalıyorum.
Hiç gitmemeliydim çünkü biliyorsun,
Neyi istediysem bana en istemediğim zaman verdin.
Neyi istemediysem kendi ellerimle zorla canlarını aldım.
Ve şimdi muzaffer bir suçlu edasıyla her akşam,
Zincirlere vurduğum inancımın intikamını alıyorum.
Bazen ufak bankalar soyarak bazense çocukları katlederek.

O satırları ben yazmadım, o duyguları ben yaşamadım.
O kayalıklarda ya da duvar aralarında ağlayan da ben değildim.
Ne olduysa hepsi bir anda oldu, nefes dahi alamadan gerçekleşti...
Verdiğim sözü gerçekleştirmiş olmak için kendime verdiğim zamanın dolmasına dört sene kaldı.
Tutamazsam neler yapacağımı seninle konuşmuştuk.
O da ben değildim.
Gidersem eğer, ki gideli asırlar oldu esasen,
İyi mi yapacaktı beni yoksa riyakar mı?
Riyakar oldum baksana kendi yarattıklarımı dahi reddediyorum artık.
Yabancı ve sahte geliyor öz varlıklarım bile.
Sükuta kendimi hapsettikçe nasıl kurtulacağımı da unutuyorum.
Hayır kendimi şartlandırmıyorum, sadece aktaramıyorum işte.

Bir ölüm yası tuttum iki hafta kadar önce.
Her sene gittikçe azalan hazinemden pek bir şey kalmamışken elimde,
Kaybetmemek için onu muhafaza etmeye çalışırken,
Sanırım bu yasta elimde kalanın hepsini tükettim.
Bu konuda dahi sabırsızdım.
Ve her şeyi kanıksamış olmam sabırlı bir insan oluşumla karıştırıldı.
Oysaki içimde yüzyıllardır orada duran bir çocuk vardı.

12 Ocak 2024 Cuma

IV.


Sadece bir damla kanım aksa yeterdi.
Gözümü alan yolları ayaklarımın altında ezdiğimden beri,
Karanlık...
Nefesimi tutup, gözümü yumarak yok saydığım ruhum,
Ömürlerce geçip giden keder,
Ancak en ağırı umudun yıkıntısı...

Moloz yığınlarının arasında arıyorum çocuğun naralarını.
Yaşam ellerimden tutmaya çalışıyor lakin,
Jilet dolu halatları teğet geçiyor boynumdan.
Vazgeçmek istemiyorum.
Uzun süreli anlaşmazlıklar, savaşlar derken,
Bombardıman uçaklarının neye benzediğini dahi bilmeyen o aileden,
Böylesine hain bir mağlubiyetin doğmuş olması,
Lakin en yakın sokağa bile götürecek ayaklardan,
Canlarını acıtacak bir ruhtan, zihinden, utançtan yoksun olması,
Karartıyor feleğini cümlelerimin, kirleniyorum.
Gözlerim yorgun, ruhumun başı öne eğik,
Daimi bir arınış hayali ancak kırbaç kendisinin elinde.
İnanmıyor, inanamıyor ki açılsın gözler...

Yok olup gitsin başkalarının hayatından bir yabancı madde olarak.
Varsam eksiğim, yoksam özgür...
Kadifeden dikilmiş kefenlerin içinde yanılsama haykırışı.
Elbette kendimi kandıracağım, elbette ki boyun eğeceğim bazı çakılmalara.
Vadeden bağımsız ömrüm yettiğince...
Terk etmek istediğim bir dünya soru.
Sonra içimde, ellerimde, gözlerimde Samanyolu'nun en riyakar gezegenleri...

Gök kubbe biliyor ya!
En çok neyden kaçtığımı, en çok neyi yok etmek arzusuyla dolup taştığımı.
Uzaklaşamıyorum, kurtulamıyorum bu densiz intihardan.
Her daim bilmecelerle, şifrelerle yaşadım.
Nice gizemler, üç kağıtlar derken,
Her şeyini yavaş yavaş,
Aldığı nefesi veremeden kaybeden bir kumarbaza dönüştüm.
Zamanımı, ruhumu, duygularımı, umudumu ortaya koyarak,
En büyük aşklara en büyük bahisleri yatırdım, umursamadım bile.
Kazansaydım değecekti hepsine, yaratacaktım tanrı şahit!
Oysaki başka gönül kırgınlıklarıyla masadan kalkıp gittim.
Geri gelmek kazandırmadı ama, ben hep koştum.
Göz bebeklerime, kalbime aldırmadan orada bulundum.
Mağlubum ve şu an içinse bir kanun kaçağı olarak yaşamama rağmen,
Dayanmıyor polis ekipleri kapılarıma, alıp götürmüyorlar beni.
Uykuya boyun eğiyorum an an.
Parmaklarım geziniyor karanlıkta, bir pim arıyorum,
İçimdeki bu bombanın patlaması için.
Siyah perdeden yetme bir köle olarak,
Dökülüyorum, dağılıyorum pul pul.
Haklarımın karşılığını bir ihtimal öldükten sonra alacağım...

2 Ocak 2024 Salı

III.

 

Yeryüzünün ağırlığını kaldıramıyor artık ruhum.
Bakışlar boyu kül, aldığım nefeslerce pus...
Yırtıp attığım haritanın parçalarını,
Gömdüğüm mezarlarda arıyorum.
Doğacak olan güneş en çok senden çekiniyor.
Senden utanıyor, aydınlatıp yaktı bu yüzden.
İçimize gizlenmiş hayal torbaları dağılıyor.
Kanımıza zehir karıştı bir kere.
Her uyandığımızda cehennem görüyoruz haliyle.

Ben şimdi bir orta çağ hokkabazı olmama rağmen,
Hiçbir güllenin yıkamayacağı kaleler inşa ediyorum.
Bir set çekiyorum yalnızlığımıza.
Yasaklısın, gözlerinden okudum.
Yasaklıyım, başımdaki tetikle konuştum.
Yasaklıyız, denizin dalgaları kazandı.

Hür olmak adına tutsaklığımıza boyun eğdik.
Yazılı tarihin ilk çağları gibiydik, kuşkusuz.
En uzak yıldızları avcumuzda bulduk.
Yaşam ve ölüm dudaklarımızın arasındaydı.
Lakin sustuk, konuşabilecek herkesi idam ettik.
Kanattıklarımızı ise yok sayarak ilerledik.

Ve şimdi bir kolye asıyorum darağacına.
Artık ölüm yok sevgilim, yaşamın yanına gitti o da.
Bir biz kaldık geriye hiçbir yerinde dünyanın.
Hangi sokağı geçsem, hangi karanlığı işgal etsem,
Biliyorum ki senin korkularınla selamlaşmış olacağım.
Ben ciddiye almıyorum zamanı.
Olması gerektiği kadar yakın,
Olmaması gerektiği kadar uzaktı her şey.
Kanımız çoktan kurudu, temizleyemeyiz ellerimizi.
Bir saat kulesine rastlarsan eğer,
Zaferlerimizi düşün, yenilgilerimizden ders al.
Öğren, ancak öldürme...
Bırak daha fazla ne gözlerin konuşsun artık,
Ne de ben tetiği çekeyim.
Başını çevir, en iyi bildiğin kaldırıma çıkıp,
Devam et her ne yapıyorsan.
Bense kalelerin duvarları arasında,
Bir muhafız edasıyla,
Koruyacağım.
Her daim...
Ancak hiçbir yerde...