Önce intiharı yakıştırdım yüzüne külle kaplandı gece.
Oyuncağı kırılmış çocuk bir tanrı,
Avazı çıktığınca kustu hırsını, zaman ise utandı.
Boynumdaki kolyenin ipi sıkıyor boğazımı.
Nesiller boyu yeşile kırmızıyı anlattım bir ağacın gölgesinde.
Göğün en kızgın ve üzgün olduğu anlarda,
Yeryüzünde geçirdiğim gün kadar kelimeyi kırbaçladım.
Tanrı hala büyüyememişti ne yazık ki.
Gözlerime perde çektim, ağladı güneş...
Sonra sonsuz bir iç kanaması eklendi gözlerime.
Veremim meşru kılıyorken bencilliğimi,
Ben evrenin en ıssız noktalarında,
Kendi çizgilerimin arasında mahsur kaldım.
Rüyalarımda saklanan kutsalı bile isteye inkar ettim.
Okuma yazmayı yasakladım, ardından yazıyı ortadan kaldırdım.
Tek tek düşüncelerimin aktığı tüm pınarları,
Gece gündüz demeden içerek kuruttum.
Kanatlarını kendisi kesmiş meleklerle durmaksızın seviştim.
İki dudağımın arasındaydı cennet, bağırdığımda kovuldum.
Gözyaşlarını sürgün ettim yanaklarından.
Acıyı işledim dudaklarına diz üstü çöküyorken umudum.
Sararmış hüznüm melankoliyle çalkalanıp dururken,
Göğsüme hapsettiğim dumanlar gözümü alıyorken,
Yere çakıldığım her uçuruma geceler boyu küfrettim.
Ruhumdan öte bir kuşak bağlıydı içimde.
En sert içkilerde durmaksızın onu çözmeye, kesmeye çalıştım.
Her başaramadığımda evimi terk ettim.
Öksüzlüğümü öldürmek için çıktığım her yoldan,
Ağır cevaplar kazanmış bir şekilde geri döndüm.
Adına aşk denildi, adına neşe denildi.
Kimilerine göre ise ilk nefes, ilk günah.
Bu yüzden tanrının avcumda olduğuna inandın.
Yeniden doğmak uğruna her adım atışımda,
Ayak bileklerime prangalar eklendikçe,
Sırtımdaki ulvi yük arttıkça,
İnancıma zincirler vuruldukça,
Tutamadığın elimi sana uzanabilmesi,
Seni o çukurdan kaldırabilmesi için,
Ömrüm boyunca soğuk musalla taşlarında dövüp durdum.
Kafir oldum, en ağır bedellerle sarayın bahçesinden kaçtım.
Yüzüne bakamadım, sesini duymamak için kalabalıklara karıştım.
Vasiyetimizi dahi yazdım asırlar önce.
Ruhuma kazıdım her cümlesini.
Kara topraklar dahi silemeyecekti bu yazgıyı.
Yollarda, kadehlerde tüketircesine harcıyorum şimdi gençliğimi.
Geleceği terk ediyorum sessizce.
Birbirimize karşı kuramadığımız cümlelerin manifestosu sağ olsun.
Siren sesleri saklayacak ağlayışlarımızı.
Büyüyeceğiz, yukarıdakinin aksine...
Son olarak nice cinayetler yakıştırdım güzelliğine.
Dilinin kaldırdığı tabut sayısını en iyi gözlerin biliyor.
Yorgun argın ve özlem dolu kör uyanışlarımızda,
Eksik olduğumuzu bileceğiz lakin,
Nasıl tamamlanacağımızı dahi tahmin edemeyeceğiz.
Farklı sıfatlar takacaklar bize.
İkimiz de hem en iyi hem de en kötü olacağız.
Bütün günahlarını ben devralıyorum artık.
Çünkü tekrar kaybolacağım bu karanlıklarda.
Yıldızlararası bu kısa yolculuğumuzda,
Mahvettiğin her şey için teşekkür ederim.
Asırlar önce affetmiştim seni oysaki.
At artık üstünden şu ölü toprağını.
Sana sarılarak ağlayamıyorum biliyorsun.
Keşke daha çok şey bilmeseydin.
Çanlar benim için çalıyor yeniden.
Beraber olmasak da ayrılacağız.
Yeniden terk edeceğim seni.
Dünyanın en kötü insanı olacağım yeniden.
Belki de en bencil, belki de en öksüz.
Güzel olan her şeyi hak ediyorsun.
Hoşça kal...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder