8 Ekim 2023 Pazar

Feryat

Yalnızca bir kelime ile yeni baştan yaratıldı idam.
Karanlığımın seçtiklerinin boğazında düğümlenmiş,
Yalnızlık fısıltıları, yürek naraları ve o...
En hırçın, en kötü, en kirli,
Hangi yaşanmaz zerresi varsa hayatın,
Hepsini geçirdim boğazıma, nefes alamıyorum.


Nice ilahiler kirletiyor melankolinin çıplaklığını.
Nesillerdir hep aynı hikaye dolaşıyor ağızlarda.
Bu korkunç uğultu nereden de geliyor?
Hangi mezar taşımda yazmakta geleceğin silinmezliği?
Hainim ve parmak uçlarıma değen saçların,
Kime ait olduğunu bilmeyi reddediyorum.
Esirgediğim her yanıtı oysaki yıllar evvel sırtıma kazımıştım.
Çizdiğim, benimsediğim her hudut,
Akan duyguların tümü ve anlamını yitiren dünya...
İki yenik yıldızın karanlığa kurban gidişini,
O iki yenik yıldız hariç herkes bilir.
Bilir kara deliğin neye benzediğini.
Tanır ölümlerin en yücesini.
Sakladığım her yemin kırıyorken göğüs kafesimi,
Ben bu kimsesiz sokaklarda haykırıyorum içimdekileri.


Çarkın yazdığı kitaba sığabilmek için,
Bir dişlisi olabilmek maksadıyla vazgeçtiğim,
Yalanlar, gerçekler, hatıralar...
Her adım atışımda bir çiçek eziliyor.
Yakında çölden başka hiçbir şey kalmayacak.
Nefret ettiğim hakikatin bu denli kudret sahibi olması,
Delirtiyor beni, var ettiğim nehirleri ölene dek içmek istiyorum.
Sahip olduğum hiçbir şey yok.
Kazandığım veya kaybettiğim bir savaş da...
Esasen bir savaş da yok, hiç olmadı.
Zehirlerin en yücesini içimden atma mücadelesi var sadece.
Asırlardır üzerine mermi yağdırdığım, boğazını kestiğim,
Derisini yüzdüğüm o lanet hayvanın zehri,
Ve gecelerimi boğazlayan yıkım dolu uluması var.


Ve bense tüm bu, iki yakamdan tutan kıyametin,
Gece gündüz demeden gerçekleşmesini izliyorum.
Tıpkı o bunağın durmaksızın bizi izleyişi gibi.
Dizlerimi kanatan mahcubiyetim geçmişte bana güç verirken,
Bugün ise mezarımı daha da derin kazmamı sağlıyor.


Terk ettiğim bedenimi zamanın eline bıraktım.
Haykırış dolu kahkahalarla ise ruhumu okşuyorum.
Başım öne eğik değil çektiğim, tutunduğum ipler kısa.
Boynumu dahi saramıyorum...


Ruhumu ortadan ikiye ayırıp yarısını gömüyorum,
Bu kağıda her kelime yazışımda bir kürek daha ekleniyor aramıza.
Gördüğüm tüm beyazları şömineye fırlatıp,
Siyahın dişlerimi kırmasına izin veriyorum.
Yarından nefret ediyorum, bir sonraki günden de,
Gelecek haftadan da, aydan da, yıldan da...
Çok mucizevi bir şekilde, inancımla, yüreğimle, duygularımla,
Varlığıma ait olanı yok sayıyorum.
Korkağım çünkü!
"Hayır, şansın yok!"
Ama hissediyorum, ateşi, enkazı, gözyaşını.
"Bu senin lanetin biliyorsun, sen bu şekilde doğdun."
Hiçbir zaman bunu istemedim.
"Biliyorum ama devam etmekten başka şansın yok."
Ama kanıyor.
"Kanayacak, durmayacak da belki de.
Yarandan utanma, gizleme silinmeyecek izlerini.
Bırak onlara sarıl."
Üzerimde sonsuz bir yük var, taşıyamıyorum değil,
Sadece eziyor beni sanki her adım atışımda gittikçe yerin altına giriyorum.
Ancak devam edebiliyorum yürümeye.
"Nelere karşı çıktığını çok iyi biliyorsun."
Biliyorum, her zaman böyle olacak değil mi?
"Kim olduğunu ve olabileceğini asla unutma."
Ben hiç kimseyim...
"Hiç kimse olsaydın benimle kağıda yazarak konuşmazdın."
Artık ne için yazdığımı bilmiyorum.
"Hayır, artık ne için tutkulu olduğunu bilmiyorsun.
Buz tuttun ve çözünemiyorsun."
Mağlup bir nefesle içime çektiğim duman yaşartıyor gözlerimi.
Çok uzun zaman önce öldüm, haberim yoktu hepsi bu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder