19 Ocak 2023 Perşembe

Kayıp

 

Apansız, kurak bir yalnızlık yüküyle,

Terk ettiğim bu sokak...

Yanıyor, dökülüyor mezarlığımın küllerinden farksız.

Yarım kalmış bir tanrı hatırası ısırıyor elimi.

Sigara yakıyorum, yıldızları insanlardan farksız görüyorum.

Dualarımın canını alıyorum kapladığında geceyi melankoli.

Öksüzlüğüm karışıyor yaralarımdan akan kana.

Ey yalnızlığın yaratıcısı!

Var ettiğim tüm hudutları aşmak uğruna,

Kaç tane gönlü ayaklarımın altında çiğnemem gerekir?

Hangi inançlının gözlerini,

Yüreğini içimdeki ateşle yakmam gerekir?

Milada durmaksızın ihanetlerde bulunuyor oluşum,

Kırık ayna parçalarında gördüğüm suretler,

Boy gösteren korkunç dizeler,

Ve o kutsi arzu...

Gerçekten yok edilmiş midir o peygamber?

Gözlerime zamanın kumları kaçıyorsa,

Ve kanıyorsa ister istemez ağzımdan dökülen kelimeler,

Gök kubbenin ahengine elinde olmadan hakaretler ediyorsa,

Hangi meleği hakikat için infaz etmek gerekir?


Perdelerden ölüm akıyor ne vakit içeri ışık girse.

Susturun şu rüyaları da hangimiz riyakarız görelim!

En çok hangisinin rengi çalıyorsa cinayetimin öfkesine,

Bilemiyorum, bu karanlık beni yoruyor...

Bu da söylediğim elbette ki başka bir yalan.

Kirlettiğim halılara saklıyorum hikayemi.

Çünkü içki kadehinde bir gizdir acının eşiği.

Gözlerime gölgeler ekleniyor,

Günbegün, anbean,

Sevdaya sevda, yalnızlığa yalnızlık,

Tanrıya ise karanlık.

Ne anlatıp durur geceleri bilemem.

Dinlemediğim her bir öğreti için ayrı bir kırbaca sahibim.

Hırçınım neyse ki bu kırmızıyı görmek için bir engel değil.

Yani ben ne kadar hainsem,

O denli anlam kazanıyor bu süreksiz cefa.

Ne de olsa köprü yıkıldı diye,

Zamanı hapsetmekten vazgeçmez hiçbir zaman o kervanlar.


Sonsuzluğum giderek kısalıyor.

Yani yeni diyarlar ve darağaçları kazınıyor duvarlarıma.

Adımlar atmaya devam ettiğim yollar değişse de,

Varacağım yer neresi olursa olsun,

Aynı son bekliyor beni.

Namütenahi bir ışığın alacaklı sesi,

Evet bir ses, ve yıkılması farzdır artık opera binasının.

Koridorlara saklanmış portrelerin,

Sığınılacak bir an olduğunu anlamış oluyorum böylece.

Esas sanat budur, esas yıkım budur.

Esas ölüm, sonsuz olanın ecelini yüreğine hapsetmek zorunda kalmaktır.

Kasvetine ne kadar tapıyorsa çölün kendini bilmez bir bedevi,

Ruhum bu bedeni terk edene dek içme arzum,

Beni öldürmenin aksine yaşatacak olan yegane şeydi.

O halde şerefe tüm mezarı olmayan ölülere!

Şerefe bu şehrin iffetli orospularına!

Şerefe bu hapishanenin tüm mahkumlarına!

Elbette ki eceliniz sonuncusunun öldüreceği günle gelmiş olacak,

Ancak benim istediğim ilkini bana vermeniz.

Elinizde hangi hatalar, aptallıklar, ihanetler varsa,

Hepsini bir şırıngayla ciğerlerime hapsedeceğim.

Veremimi bulaştırmaktansa,

En kirli olanı muhafaza ederek,

Zerdüştlerin ateşine boyun eğeceğim.

Kudretine ve nihailiğine biat edeceğimden değil, hayır,

Aksi de değil, yalnızca bu,

Var olduğu andan beri bilincimin,

Bir mana kazanması, en değerli hazineye sahip olması için,

Yerine getirmek zorunda olduğum bir görev olduğu için...

Hangi tanrılardan özür dilemem gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok.

Ancak illa birinden özür dilemem gerekiyorsa,

Ekselanslarından özür diliyorum...


Ömrümü bu satırlarla bu kağıtlara harcıyor oluşumdan,

Hiçbir zaman pişmanlık duymayacağım.

Hatta ve hatta yemin ediyorum tanrım:

Yok olana dek, kendimi,

Bu yerde, bu kendini bilmez zaman dilimlerinde anacağım.

Yani fırtına ne kadar kasvetli olursa olsun,

Kağıtlarımın uçup kaybolmasına izin vermeyeceğim.


İstikametten yoksun bir gemi yolculuğu armağan ediyorum cenazeme.

Gelmesini dilediklerimden ziyade,

Gelmesinden utanç duyacağım kişiler geliyor aklıma.

Beni affedin.

Yaratıcılarım, deliler ve o üç kadim olan.

Ötesini düşünmeden,

Geçmişimi bir kokteyl gibi çalkalayıp sürekli içiyorum.

Yaşadığım sarhoşluk hissinden güç alarak,

O sahillere kendi kanımla imzamı atıyorum.

Hepsini hatırlıyorum esasen.

Ancak, yorgunum...

İlerlediğim, kat ettiğim yolun dahi farkında değilim.

Bir ses istiyorum sadece, sadece bir ses.

Sıra dışı, çığırtkan bir sahilin yanlış durağından geçen,

O beyaz yol arkadaşı ve elbette ki yanında sigarası...

Hırçınım ve gözlerimi uyku ele geçirinceye dek,

Bu korkunç yeraltındayım.

Henüz aydınlığı tahakküm etmemişlere selam olsun.

Ben pek beceremezdim zaten,

Durmaksızın yeni hikayeler anlatabilmeyi.

Sessizliği varlığımla rahatsız edemezdim.

Ben de durmaksızın burada buldum kendimi.

Böyle yarattım şu anı.

Özüm elbette ki kirlendi farkındayım.

Hangi zaferin kesin bir şekilde kazanıldığından emin değilim.

Kabiliyetlerim hangi kapıyı çalıyorsa,

Ben o sokaklara aitim.

Aşıktan ziyade bağımlıyım karanlığa.

Yarım bir cümle bırakarak ardımda,

Yüzümü saklıyorum kirli kalabalıkların arasından geçerken.

Eksiğim, neyse ki bir olmuş olan hiçbir şey yok.

Aykırı ve asi olduğum kadar bazı yasalara da bağlıyım.

Ve yaşam,

Tüm bu kıyametin koynunda sevişiyorken,

Bir kapı arasından beni gözetliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder