Ölümlerin en yücesine ihtiraslı bir çete liderinin,
Har vurup harman savurduğu o puslu gecenin koynunda,
Dişleri dökülüyorken inancımın,
Tanrının boynunu ısırıyorum...
Bileklerimi sarmalayan, zihnimi bulandıran o darağacının ipiyle,
En çok ben sallandım aşkın salıncağı zannederek.
Doğacak olan güneşi dostum belledim.
Açmadı gözlerini yukarıdaki.
Bu da başka bir haysiyetsiz bilmeceydi.
Cevaplarının hatıralarımı tekmelediği,
Satırların arasındaki o boşluklarınsa nefesimi kestiği,
O engin, kutsi fakat bir o kadar da tövbekar bilinmezlikte,
İşte oradasın, seni cehenneme hapsetmek için sabırsızlanıyorum.
Başıma dikeceğim her şişe senin ihanetin uğruna olacak.
Senin günahkarlığına kaldıracağım kadehimi.
Seni yenmek, yok etmek için,
İndirdiğin tüm kitapları, var ettiğin dinleri,
Yanmış bir ormanın külü gibi bırakacağım avcuna,
Vaktinde sevginin hamuruyla yoğrulmuş bir peygamber kırgınlığıyla.
Ve sen,
Sense camdan bir köprüden geçmeye çalışırken,
Yakalayacak ensenden yarattığın düzen.
Sana gülümseyerek hapsedeceğim karanlığı.
Gözlerini açmaktan dahi korkacaksın.
Sinsi bir yılan gibi sürünüyor kainatın arasında tüm bu ölüm kalım işleri.
Zehriyle yeni baştan yaratılıyor idam.
Evet bir idam, sonsuzca bir tükeniş ve bunun getirdiği,
Saklı kalan bir söz, yarım bırakılmış bir endişe notu,
Pişmanlık dilekçeleri...
Adresten yoksun cenazeler dolduracak kapılarını insanlığın.
Geçmişimi kaybedeceğim.
Şükranlarımı sunacağım okyanuslara.
Binlerce gün, onlarca insan, bir yığın dolusu hata...
Ölümün hakikati neyse artık bu ahval yeraltında,
En ağır cevabı bulmak uğruna kırbaçlıyorum sırtımı.
Doğmaktan korktuğum kadar başka hiçbir şeyden korkmuyordum.
Ta ki kendini bilmez evsiz bir ışık,
O an duvarlarıma çarpana dek.
Giydiğin kunduraların tozunu yuttuğu diyarların tümünü,
Uslanmaz bir adam haliyle kazıyacağım hafızama.
Af dilemiyorum, herhangi bir kefaletin de söz konusu olamayacağının farkındayım artık.
Ancak tanrım kandırmayalım birbirimizi.
Es geçelim şu saçma sapan hak hukuk mevzularını,
Mükafattan, ızdıraptan ve cezadan ziyade,
Esas ölçütün ne olduğunu ikimiz de biliyoruz.
Sınırlarım senin sınırlarını dahi aşıyor.
Belki de bu yüzden fırlatıp attın beni hayatın teğet noktalarına,
Bu yüzden almadın hiçbir vakit canımı.
Borçlu kaldım zamanın tüccarlarına.
Adım belledim gezegenleri, dostum saydım yıldızları.
Aşkıma denk gördüm nice galaksileri, kara delikleri.
Esasiyeti benim fermanımdandır.
Sarı otların aksine durmaksızın yaktığım bu gençlik,
Ve ciğerlerime kaçan külü...
Veremli yüreğimde saklıdır asma köprüleri yalnızlığımın.
Yorgun bakışlarıma aldanır yaşamı zümrüdüankanın.
Öksüz ruhuma bağlıdır ihtirası bu gizli suç örgütünün.
Yavaş yavaş çatlıyor kum saati,
Akacak olan kumla bir put yapacağım kendime.
Az kaldı, damarlarımda akan kan dahi aynı değil artık.
Vadem doluyor...
Dileğim odur ki senden önce gelsin ecelim.
Ne ben senin yüzünü hayal edebileyim artık,
Ne de sen beni izleyebil.
Hiçbir duygu olmadan süzüleyim bu korkunç şehrin bulutlarında.
Yağmura karışsın hatıralarım.
Teşekkür ederim tanrım,
Teşekkür ederim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder