Yaş alındıkça akarken tohumları yıllar evvel ektiğim yaşamın,
Hayat müsabakasında ya da nereye çıktığını bilmediğim sokakların,
An gelince dönüştüğü o kızgın sarmaşıklarında anlıyorum,
Var olmanın dayanılmaz ağırlığını...
Bir bakıma, bulunulan bütün fedakarlıklar şimdiyi inşa etmişti.
Yani birkaç davam olmuştu yukarıdakinin yarattıklarıyla.
Neticesinde ise bu kanlı veyahut huzur dolu arınışın,
Nice mayınları döşendi gönül odacıklarımın kurak topraklarına...
Her geçen gün, belli bir takvime uyum sağlanmaksızın yanı başıma gelen,
Geçmişin yeminli tercümanları ve sözünden dönmüş fedaileri,
Tutuyorlardı her iki yakamdan vaktinde sorulmamış soruların yanıtlarını talep edercesine.
Her göz kırpışımda, adım atışımda, sol iç cebimden çıkardığım sigarayı yakmak için,
Korkak bir edayla pantolonumun sağ cebinden çakmak çıkarışımda,
Kaçarken tozunu yuttuğum diyarlar savaş ilan ediyorlardı kan pompalayan damarlarıma...
Hep uyumluluk karşılığında daha az hissedeceğimiz yalanına inanmaktan mütevellit,
Bu saygıdan yoksun düzeneğin bir çarkı olabilmek için,
Nice hoyrat budalalıklara ve de aptallıklara boyun eğmek yanlışlığına düşüyoruz.
Bu durumun farkında olmak da ne yazık ki doğurmalarına yardımcı olmuyor bakire annelerin.
Yani, tanrı bizim için neyin imkansız olduğuna karar veriyorsa,
Vazgeçiremiyoruz onu bu kendince emin olduğu yok ve var et davasından.
Öksürüyorum, neyse ki asırlardır aynı veremden muzdariptim.
Özleme yakın bir yalnızlığın hastalıklı sarısıyla çevriliyorken baş aşağı kum saatim,
Ben ismini dahi bilmediğim evrenlerimde kendimle karşı karşıyaydım.
Bu gözümün önünde duran yaşamak ekmeğini,
Günahlarım için hangi başın üstünde kırmam gerekiyordu orası meçhuldu.
Vazifem bellemiştim beni korkutan yolları,
Gerek çıplak ayaklarla teptiğim gerekse gecelerce kendimi kaybettiğim...
Ve her daim ayağa kalkıldı her düşüşün ardından.
Nice anlaşmalar, çıkar ilişkileri üzerine kurulu alım satımlar gerçekleştirildi.
Bazense yalnızca içimden öte yangınlar bir çember çizdi etrafıma.
Varlığımın sınırlarını ufuk çizgisinden de öte olarak belledim.
Herkesi bir kişide, her şeyi ise bir şeyde aradım.
Yedi senedir ne kadar bir mana taşıyorsa var oluşum bu dünyada,
İlk günden beri hep benzer uçurumların kıyısından geçtim.
Bazen ayağım kaydı, bazense bile isteye atladım.
Eski öfkemi kaybettim.
Kırılganlığımı yalnızlığın soğuk duvarlarıyla ve öfkenin muhafızlarıyla müdafaa etmeye çalıştım.
Bilincim nasırlaştıkça etkisini kaybetmeye başladı duvarlar.
Muhafızların bazıları çekip gitti bazıları ise bu durumdan memnun olmamış olacaklardı ki,
Uykuya yakın olduğum her an ellerinde kılıçlar ve meşalelerle üzerime doğru yürüdüler.
Şu kısacık zaman diliminde bile tahmin edemediğim kadar güçlenmiş olmasına rağmen,
Yeni yeni görüyorum aslında hala da ne kadar kırılgan olduğumu.
Eskiyle yeninin arasındaki tek fark ise,
Alınan darbeye karşı gösterdiğim fiziksel reaksiyonlardı, yoksa içeride hala aynı.
Sadece biraz daha septik ve nihilist olan,
Bu yaşımın şeytanları pek aratmıyor bana hatıralarımın karanlık yüzünü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder