8 Kasım 2022 Salı

Kırık

 

Bakir krallıkların yollarını eskiteli çok oluyor.

Aynı hınç ve içten bir özürle fırlattığım,

Peşi sıra yaktığım bu betondan cehennemde sitemkar sigaralar...

Tanımsız bıraktığım her duyguda,

Geçmişin ayrı bir tezahürü yatmakta.

Hangi sonsuzluğun yakasını tuttuğumu dahi hatırlamıyorum.

Gerisi zaten dilden dile dolaşan efsanelerden farksızdı.


Bu yolların tadını alıp kokusuyla sarhoş ediyorsan zihnimi,

Yüzyıllardır bir bedevi oluşumun başka bir delile ihtiyacı yoktur.

Ancak bir hamamböceği misali,

Uyum sağlamaya çalışırken kaybettiğimiz dişlerimizi,

Gücün zirvesindekilere bir inci niyetine pazarlıyor oluşumuz,

En ağır soruları sormama neden oluyor.


Yirmi senedir kendimi eskittiğim bu coğrafyada,

Yalnızlığının bile farkında olmayanlarla sarhoş olmuş,

Kendi cümlelerinin boğazını kesmişlerle kül olmuş isem,

İçiyor olduğum şarabın kirleteceği tek şey ruhumdur.


Kanayan çehrelere bulanmış hayatım.

Baktığım her su birikintisinde,

Utana sıkıla adımlar attığım sokak aralarında,

Cinayetlerimin failleri arasında o da varsa,

Yaşam muharebelerinde ben çoktan şehit olmuşumdur.


Gözlerimin altına çizgiler ekleniyor.

Neyse ki zaman bilinç dışı ayrı bir distopya.

İnsanlığın yoktan var ettiği demirlerin altında,

Dikmeye çalıştığım mezar taşlarım,

Saygınlığım, ideallerim...

Değişim rüzgarı üşütüyor beni.

Yeterli gelmiyor paltomun ardındaki o ipeksi dokunuş.


 Belki de en çok o'nu terk ettiğim için,

Ağır basıyordur ve sigarama karışıyordur öksüzlüğüm.

Yanılgılarımla hesaplaştığım gecelerde,

Cevabı tanrı hatırasına layık görmek,

Ne yazık ki artık yapamadığım bir ibadet.

Kemani bir virtüözün ikram ettiği alkolle,

Zamanı idare etmeye çalışıyorum.


Şüphesiz, sakladığım her kağıt,

Gün gelince şöminesine atılacaktır ihanetin.

Muhtaciyetimi saran külümsü gençliğimle,

Cesur bir süvarinin onurunu lekelemeyeceğim.

Ancak çirkin yansımalarıyla ay ışığının,

Ben suskun bir haykırışla, saklı bir bakışı,

Bu yıllarıma armağan edeceğim.


Bir veda busesi dahi alamadım senden.

Ve şimdi o kollektivizmin emriyle,

Haysiyetsiz bir serseri gibi hovardalık yapıyorum.

İniyorum, dar ağacından melankolinin, apansız.

Borçlu kaldığım o bencil kulelerinden,

Ne kuş palazından ne de geleceğin sığınaklarından,

Ne de ezelden beridir içimde yanan,

O çocukluk anıları, anlamsız duvar kirleriyle,

Ne olursa olsun devam eden ihtiyar, merhum o yüzbaşı,

Son bir emirdir, vasiyetine karmaşık bir gencin,

Durmaksızın onu arayışıyla çalkalanan deliliği...


Hayatın merdivenleri her daim büyümekte.

Gözlerimi zehirleyen bir sahil kesiti.

Dalgalar göz alabildiğince büyüyecek.

Kör kalacağım...

Farkında mısın sen de?

İnançsız bir deniz piyadesinin eşine yazdığı son mektuptaki,

O nokta bendim.

Yani kırgın bir günün gülümsemesi,

Ya da hiç var olmamış o meşhur veda busesi...

Dudaklarım kanıyor.

Yeryüzünü öpüyorum.

Rüyalarımda, yeryüzünü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder