8 Kasım 2022 Salı

Ahit

 

Nice betondan bozma isli sarmaşığımsı günlerin altında,

Geriye kalan başka bir yalnız uktesi ömrün...

Zaman çağlayan nehirler gibi yıkarken ürkekliğimi,

Eskittiğim her diyar, henüz var olmamış bir merhemiydi intiharın.

Yüreğimin üzerine basan her kağıdı,

Monarşisine saygı duyarak isyanın,

Bir ziynet misali işleyişimle tanıtmaya çalıştım kendimi kendime.

Ve şimdi ise elleri pek temiz değildir,

Uykumdan beni bölen gün doğumunun turunculuğu.

Ne de olsa geçmiş hakaretlerin üzerini örtemezdi,

Saklamaya çalıştıklarımızın o ağır küflü kokusu...


Dünyamı selamlamak maksadıyla öne eğdiğim başımda,

Gözlerimde, aldığım nefesle beni bana unutturan,

Bazılarının neşe bazılarınınsa suç kaynağı olan,

O kudretli, yabani hayvanın uğultusu yeterdi,

Birilerinin tarihine karşılık hiçbir gerekçe sunmadan soykırımlar gerçekleştirmeme.


Sırtındaki okların sayısından ve kırbaç izlerinden anlaşılıyordu kolayca,

Bugüne dek bulunduğu mücadelelerin veyahut sahip olduğu öfkenin ne denli yıkıcı olduğu.

Eğer batmasaydı hiçbir zaman inşa ettiği gemiler,

Büyük bir titizlikle yetiştirdiği elçiler,

Sevgisinden mütevellit korka korka öptüğü çiçekler,

Ölmeseydi, öldürülmeseydi,

Yaraları deşilip boş yere akıtılmasaydı kanı tanrının,

Yani bir kaleme bedel yaşantısı çiğnenmeseydi ayaklar altında,

Ne ben bilecektim siyahtan da koyu renklerin olduğunu,

Ne de o ezelden beri var olmuş olacaktı.


Peki kimdir esas bilen doğrusunu?

Neden bu kadar kolay olan cevabı,

Bavulumuza koyup gitmek yerine,

Sonsuz çöllerinde susuyoruz yaşamaya ölümün?

Seni tanıyorum...

Sen benden öte olsan da,

Ben onla tanışmadan önce sen hep orada olmuş olsan da,

Sen beni değil, ben seni tanıyorum.

Tırnaklarının arasında sıkışıp kalmış toprak parçalarının,

Kimlerin mezarının olduğunu da biliyorum.

Aldığım her yaşta, paltoma gizlediğim her günde,

Senin aslında ne olmak için kükrediğini de biliyorum.

Eminim ki o zırh kadar dayanıklı derinin,

O geceyi gece yapan karanlığı işlediğin ağzının ardında,

Kan dolu sivri dişlerinin arasında,

Yeni doğmuş bir bebek var.

Ve sen onu koruyorsun.

Yıllarca senden hep korkuyla bahsettiler.

Seni anlamadan senden kaçmak,

Hatta ve hatta seni yok etmek istediler.

Oysa bilmiyorlardı ki,

Sen bu üç kişinin idame ettirdiği düzenin bir parçasıydın.

Eğer sen hiç olmasaydın,

Yalancı bir gerçeklikte bulmaya çalışıyor olacaktık özümüzü.

Seni anlıyorum...


Uykuya düşman kesilen bulutların altında,

Ağlıyorken tanrı kurduğu "cennete" inat,

Cehalet ele geçiriyorken hayat mütarekesini,

Gördüğüm her siyahın karşısında bir de bir beyaz vardı.

Ne olursa olsun aklı savunan fakat yüreğe karşı olduğu halde ondan beslenen,

Ruha ise saygısını elinden geldiğince eksik etmeyen,

Ellerinde kılıç ve kalkanıyla,

O vardı karşımda, o meşhur ağacın sağ tarafında.


Öksüz kalan sevdaların kalabalık gecelerinde,

Var oluşumuza layık gördüğümüz potansiyeli,

Nedendir bilinmez hep o engellerdi.

Elbette ki gelişime karşı olacak kadar geleneksel değildi lakin,

Yine de aldığı kararlar mutlak doğruyu getirmiyordu başucumuza.

Neticede insan olan bizdik, gerektiğinde kendi nefesimizi bile kendimizden çaldığımız,

Yanlışlarımızla birlikte doğruluk savaşında,

Bazen hakikatin boğazını kestiğimiz,

Bazen ise evreni gözlerimizde yaşadığımız,

Tarihin tozlu sayfalarında gömülü medeniyetin piçleri olan insanlardık işte!


Belirli cinayetler sonrasında sana biat etmeye başladım.

Öldürdüğün veyahut cezasını kestiğin her şeyden,

Sana olan bağlılığımdan ötürü,

Her ne kadar istemesem de hep uzak durdum, kaçmaya çalıştım.

Sana bu misyonu yükleyen alıcı merkezinin,

Zamanla değişmesi,

Belki de Çuvaldız Katibi'nin ekselansları,

Artık o kadar da soylu kanı taşıyamadığından,

Sahip olduğun bu hakimiyeti artık elinden almam gerektiğine karar kıldım.

Sana hiçbir zaman iyi demedim.

Yalnızca doğru olduğuna inandım.

Kudretinin ve nüfuzunun son zamanlarda azaldığı aşikardı.

Bana öyle geliyor ki,

Belki yıllar, belki de asırlar geçmesi gerekecek fakat,

Eninde sonunda bu düzeni üç değil bir kişi sürdürecek.

Sen görevini layığınla tamamladın.

Artık bundan sonra yalnızca kıyametlerde ortaya çıkacaksın.

Hatırlanmak için var olmaya devam edeceksin.

Seni selamlıyorum...

Çuvaldız Katibi'nin doğuşu gözcünün ortaya çıkmasıyla gerçekleşmişti.

Elbette ki katip şu anda da olduğu gibi,

Her daim bir evrim içerisindeydi fakat gözcüde bu durum daha farklıydı.

O ezelden beri vardı, onun büyüsü ise evrimleşebilmesi için,

En az birkaç ömre ve evrene ihtiyaç duymasına rağmen,

Aralarındaki en bilgin kişi olmasıydı.

Çünkü o'dur yaşamı sonsuza dikte eden.

Ve yine o'dur her sayfasını durmadan okuyan.

Bazı efsanelere göre o'dur babası karanlığın.


Doğumdan beri devam eden savaşlarda,

Ne kadar yıpranmış, yara almış olsan da,

Sen hep oradaydın.

Güneşin ve ayın arasında,

Kıtlık, salgın ve savaş fark etmeksizin,

Yanan en güçlü alevlerin arasında bile dimdik duran bir ağaçtın sen.

Köklerinle muhafaza ederek kucak açtın dallarınla geleceğe.

Ve biliyorum ki,

Dünya kendi etrafında döndükçe,

Ben ölüme biraz daha yaklaştıkça,

Sükutun yanıtı oluverecek meçhulun.

Sahip olduğun kudreti gittikçe daha iyi anlıyorum.

Bir gün yalnızca geriye sen kalmış olacaksın.

Bundan da hiçbir zaman pişman olmayacağım.

Çünkü esas saklı olan ne yüreğimdedir ne de aklımda,

Esas saklı olan ruhumdadır...

Seni fark ediyorum...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder