9 Şubat 2021 Salı

Kutsal


Yangınlara doğrulttum suyumu.

Bencilliğimi kör ettim aynalarda.

Günlerden sisli bir ayaz yıkıntısı...

Ruhumu ele geçiren yersiz bir yabancı...

Lakin tanınır kimsesizliğin başkentlerinde.

Veyahut alacaklı sevdaların ürkek aşıklarınca...


Sessizliğine armağan ettim kıyametlerimi.

Bilinmiyordu...

Hangi yakamı hangi elin tuttuğu,

Hangi acının beni hangi zindanlarda soyduğu...

Bilinmiyordu fakat ömrüm bu sorulardan ziyade,

Yoksunluğa karşı bir isyan başlatma arzusundaydı.

Tek bir harfine karşılık,

Sonsuz cümleler kurdurmayı göze aldıran,

Bir korku haliyle, yalnızca bir isyan başlatma arzusu...

Yanan tüylü kanatlar, kırılan zamanlar,

Bir miktar da gözyaşı...

Neticeleriydi bu gizli öğreti çığlığının.

Lakin hak tanınmadı, tanınamadı...


Ayrı galaktik cehennemlerde,

Yüreğimin günahkarlığıyla boğuşmaktan oluşmuş gözlerimdeki dağlarla,

Kendimce ufak bir kaşif yalnızlığına sahipmişim.

Bunu; benliğimi dinliyorken, sigaramı yakıyorken,

Kraliçeme yakınıyorken, kuyumcuları unutuyorken,

Bazen de bir salyangoz özlemini çekiyorken anladım.

Cahil kalmak istedim...


Portrelere çarptığımda bir kadeh şarabı,

O duru güzelliğe ithafen alınan kısa bir nefes,

Belki de tanrıya karşı alınmış bir galibiyetin zafer sarhoşluğu,

Ve nihayetinde kendisi aşağıya bırakan,

Yılların sürmeli sükuneti...


İhanetimi buladım karşımdaki mihenk taşına.

Toprağımı tanıyamadım, ardıma bakmadan kaçtım.

Bakiydi, vedaların arasına gizlenmiş antikaları yaşam sözlerinin.

Yakılmalıydı, bu ketum mezarlığın esas yaratıcıları.

Avcuma saklamıştım geleceğin doğumlarını.

Uykuma dağıttım sonra onları.

Kabusların prensine dönüştüm hemen ardından.

Hala yakıyorken aydınlık nabzımı,

Hala geziyorken sokaklarımda fötr şapkalı kendini bilmez bir hırsız,

Nice güneşler çaktım tenime bir çivi mahiyetinde,

Bir ihtimal saklı sözlerin yürek gölgesinde.


Ve hep böyle devam etti.

Ediyor da edecek de!

Dönüyor çark durmaksızın,

Yerinde çakılmışların hüznüne bakmaksızın,

Mevta olmuş çabaların ahı kalıyor kirimin sinesinde.

Münafi bir tapınak inşa ediliyorken göğsümde,

Ben hep zamanın isimlerini zikrettim.

Özümce olan inancımı parçalara böldüm,

Bazen yirmi dörde, bazen altmışa...

Fakat hep ''o'' anda karşı çıktım tenime.

Yakmak istedim tümünce kanıksanmış aciziyetimi.

Unutmak istedim olasılıkların perspektifini.

Çünkü, bulmak sanrısıyla hiç ettim kumulları.

Yara bere içindeyken bile ayaklarım,

Ben o ormanlara doğru koştum umarsızca,

Bir salyangoza yenilmiş olmanın korkutuculuğu,

Veyahut bir salyangozu yakalamış olmanın doğuracağı sevinç yüzünden...