Zaman devam ettiği ve ölüm var olduğu sürece yazacağım. Bu süreç içerisinde geçmiş ve geleceğin etkileri bu satırlara kazınacak. Eğer ben yazıyorsam dizelerimde ruhumdan da bir parça vardır.
6 Eylül 2021 Pazartesi
Yara
Utanç
Cıvıltı
18 Haziran 2021 Cuma
Kesik
Ömrünü, ömrüme telafi ediyorsun.
Hala değmemiştir avuçlarına o kara leke.
Oysaki çoktan gezdirmişti intiharı evsiz bir adam yüzünde.
Basamaklarının azınlığıyım.
En cahili olmam gerekirken bu dünyanın,
Ben gecenin koynunda ateşle bir başımayım.
Mevcudiyetimdi belki de bir balıkçının nefesine,
Veyahut gözlerine sahip olarak,
Benliğimi içkilerle kaybetme uğraşım.
Sıkıştırdığım parmak uçlarımdan akıyorken günler,
Yeniden yaktığım her bir sigaranın,
Eksiltili cümlelerimi öptüğü o anın büyüsünde,
Sihirbazın ta kendisi oluşuma rağmen,
Yine de seyirciyi oynama, yaşama uğraşım,
Ya da gizli antlaşmalara yanlış imzalar atışım,
Getirtemeyecekti o mahzun hayalperestin ince kol düğmelerini.
Ayıplanarak çıkacağım bir ihtimal sahnelere.
Yoksun bir tiyatro sahip çıkacak adıma.
Yürüyeceksin, gerek sokakların gerekse cehennemlerin arasından.
Kanayacak sürdüğün koku umarsızca.
Kör kalacağım...
Sahi kaç kez geçmişti ki çemberinden feleğin bakışlarım?
Az kirletmedi kumulları, bir öksüzün hatırası uğruna.
Yaralı sevdaların kadavralarıyla süsledim bahçemi.
Gerçek her daim öksürecekti avcuma.
Halbuki almıştım çoktan mübaşirlerin canını.
Tek hakimi bir'di aslında yokluğun ya da varın.
Lakin hıyaneti içerisindeydik aklın...
Yabani bir realite adanmışlığına ilaveten,
Sunduğum bedenim, kestiğim bileklerim, akıttığım kanım,
Ben miydim kafiri bu ahval diyarın?
Suçluydum, neyse ki yaşam artık bir fıkradan ibaret...
Rüyalarımın zehrini içerekten,
Yavaş yavaş yürüyordum belki de sehpasına ölümün.
İdamdan ziyade daha çok,
Bir saygınlığı gibi minik bir güvercinin.
Lakin kanatlarımız hiç var olmamıştı ne yazık ki.
Öldürüyorsun, ne acı ki geçersizdi kanunnameler.
Monarşisine karşılık yalnızlığın,
Devrimci yüreğimdi cehennemi hak eden.
Öldürdük tanrıyı bebekleriyle gözlerimizin.
Artık ahiretimiz olmuştu sakladıklarımızın neticesi.
Dağlara karşı suskunum.
Denizlere karşı hırslı,
Göksel betonlara ise öfkeli.
Bir can almak arzusu dolanıyor adeta ruhumda.
Uyku ezip geçiyor omurgamı.
Eğemiyorum başımı saygıyla cadıya.
Gözlerine bakıyorum...
Nefesimi çalıyorsun ki esasiyeti benim fermanımdandır.
Yani, ben yakmışımdır yaza ait sarı otları.
Ben kanatmışımdır yaralarımı.
Öldürecektir elbet bir gün sonuncusu.
Bu yüzden noksandır zaten zaman.
17 Mayıs 2021 Pazartesi
Üst
Puslu bir gençliğin yıkım harflerini,
Sayıkladım bir anın cıvıltısında.
Kurumuş göz kapakların,
Veyahut sönmüş bir ışığın çocukluk hatırasını,
Yaşatmak isteyen, avuç izlerimi oluşturan,
Ahengin yara izleri, ömrümün nice dövmeleri...
Eğrini kırmalıydın lakin kalakalmışsın kendi çemberinde.
Cirit atıyor semazenlerin bahçesinde kutsi acıların.
Var olmayan bir dili kazıyarak sırtına,
Sonsuz armağanlara sunuyorsun mihengini mevcudiyetinin.
Yanık bir gün pusulasına sahipsin.
Ateşlediğin her zamanda fitilini ve çakmağını,
Sen korkuluk misali duran saatinin,
Aktığı kumulları sarmalayan cam zerresisin.
Anlayamıyorsun kazdığın mezarların,
Aslında kimlerin beşiği olduğunu.
Tanı, bu meyus gecenin eteklerinde dolaşarak,
Sana kadehlerce ikramlarda bulunan duyguyu tanı.
Dolaşamıyorsan dahi unutma,
Ellerindir yaratıcın, zihnindir tanrı.
Söküp attın yamalarını gömleğinin.
İşte şimdi göreceksin çığlığını sessizliğin...
Öldürdüğüne gözyaşı dökersen,
Yaşatacağını bulamazsın.
Çarmıha gerildiğin zamandan kalan ellerini,
Sunduğunda aynaya, kapatırsan eğer biz gözünü,
Yeryüzündeki en yalnız korsan sensindir.
Deniz fenerlerinden atlayacak kadar cesur olmana rağmen,
Kumsallardan kaçınıyorsun hem de şaraplar içerek!
Veyahut şahsi tutsaklığını küfrederek!
Oysaki bilebilirdin...
Fakat arayışına engel olanı,
Yanlış yerde arıyorsun.
Çizdiğin haritayı fırlat şu kamp ateşine artık çuvaldız katibi!
En gerçek şeyin ne olduğunu ikimiz de biliyoruz...
Siyah perdelerini dikkatlice siper et,
Aksi takdirde kaybolacaksın...
16 Mayıs 2021 Pazar
Ahir
ℋ
Bereketidir suyumun çoğalttığı toprak.
Yanık bir ukteden farksızdır bazen zaman.
Lakin kırılmış dalların tümüyle,
Tünami rengini yaratabilmektir içimizde hayat.
Mezhebine karşı gelerekten,
En ağır itirafı sunabilmektir öksüzlüğüne yaşamak.
Kapatmaktır perdeleri...
Işığı düşmanın belleyesin diye değil!
İçindeki koru alıp götürebilesin diye!
Bilinmez yarınlara veyahut korkunun aşkına...
Bir yemini kurban edişimle karanlığa,
Nice yoklukların ahını hapsetmişim.
Bir damla gözyaşı döküşümle yanılgılarıma,
Cahilliğimle en ağır hükümleri giymişim üzerime bir palto misali.
Ki aslında kanatmaktır ömrümü sesimden çalan.
Ki aslında anlamayı istemektir tanrıdan cinayetler işlemek.
En ağır prangamla susturmaktır ayak bileklerimi.
Çalkantılı gecelere yeni bir yaşam bahşetmektir.
Lakin unutulmuştur çoktan Adem'in elmayı neden yediği.
Anlaşılamamıştır şeytanın aslında kim olduğu.
Herhangi bir aynaya karşı geldiklerinde,
Veyahut henüz güneş göğü öpmemişken saçtığı ışık düştüğünde tenime,
Kırılacaklar tıpkı vaktinde hepimizin kırıldığı gibi...
15 Mayıs 2021 Cumartesi
Dilekçe
Hükümlerime karşı itirazlarımda,
Ürkütücü bir yabancı dokunuşu zamanın...
Hep ölmek cehaletiydi ya da yaşam kibriydi.
Sona çıkan her basamağı hınçla çıkmamın ardından,
Sarhoş etmekti zihnimi bu tanımsızlığın devası...
Sessizliğe nice mayınlar döşedim,
Biraz da heykeller diktim yalnızlığımdan.
Göremedin, yenik bir yıldızın ömrü gibiydin çünkü.
Yani ben ne kadar hainsem,
Sen o kadar sadıktın karanlığa.
Benzer yıkımlarda armağan ettik tenimizi bakir krallıklara...
Şüpheme insan, öfkeme anne, sevdama karabasan...
Durmaksızın büyüdüm, avuçlarımdaki saati koruyamadan.
Gizli vasiyetlerimi yutamadan cenazelerine katıldım,
Biraz çaresizliğin biraz da hoşnutsuzluğun.
Hangi ses teline aldırmalıydım ki?
Bilmiyorum, ben her daim olmayana inanmıştım.
Niyetlerine barikatlar kurmak hatasından tut,
Gözlerine sonsuzluğu yakıştırma körlüğüne kadar,
Kendim hariç her yaşam formuna aşık kalmışım.
Geceleri saklanmış hikayelerin yaralarına basarak,
Kana kana içerek anlatırdım siyahı.
Yaşamak hırslı, gözü dönmüş bir diktatör gibi.
Ne vakit karşı koymaya çalışsam,
Başka başka intiharlar gömdü göğsüme dünden.
Göğün aslında ne kadar düzenbaz olduğunu,
Varlığımın ne denli bir deliye dönüştüğünü anlatmalıydım.
Lakin artık hiçbir zebaniyi dahi tanıyamıyordum.
Yalnızca akıntısına, rüzgarına şimdinin,
Arada bir kafa tutarak çalmasına izin veriyordum nefesimi.
Delicesine geçti, aşıkmışçasına hissetti,
Katilmişçesine yıktı, tanrıymışçasına ağladı.
Anlamadı...
8 Mayıs 2021 Cumartesi
Zaaf
5 Nisan 2021 Pazartesi
Dua
Bulantımı kusmak istedim göğün çanları altında.
Yeni bir akım bağından geçerken,
Küflü bir zaman kokusu, fakat deşiyordu hala aklımı korku.
Değişiyor...
Her daim odalarıma saklanacak,
Veyahut gözcünün boğazını sıkacak.
Nefes alamıyorum!
Bir boyun eğme mecburiyetinin aksine,
Daha çok bir yemin gibi...
Yani, itaatkar bir hamam böceğinin fısıltıları nasıl duyuluyorsa,
Zırhının sardığı günahlar nasıl eziliyorsa,
Güneşi kurutan, riyakar bir yemin gibi...
Çoktan zehirledi içtiğim suyu,
Deştiğim teni, yokladığım ruhu,
Bir de hayat mütarekesini...
Kanayan bir eğri sökülüyor düğmelerimden.
Yaşım zengin, sonsuzluğum aksi.
Ne vakit kanatacak beni şimdinin ahengi?
Meçhul, tıpkı diğerlerinin varlığı gibi...
Keşke bir mum misali erimese!
Edeceğin her hakaretin ünlemi olmaya razıyım!
Kaynar sular cemiyetinin parmakları kırık tek üyesiyim.
Bir imza atılacağı an tanımsız soykırımlara,
Ben çürümüş ahşap kulübelerde ateşle bir başımayım!
O denli cüretkar, o denli öfkeli ki,
Henüz doğmamış yıldızların biricik cücesiyim!
Emirleri ben vermiyorum...
Bir ihtimal yeniden bir isyan sonucunda ele geçirilecek alıcı merkezi.
Konuştuğun dili unutma çuvaldız katibi!
İzmaritsel dokunuşlarla çiziyorum portresini külün!
Yıllanmış şaraplar alıyorken kuruluğunu dudaklarımın,
Kendimin dahi tanıyamadığı, öz bir duygu yaratıyorum.
Çimentosu, temeli ve sigortası olmayan,
Hala o meşhur başkentin sarayında kalarak,
İnancımın avcunu ısırıyorum, madalyonlarımdan bir kadeh üreterek!
Başım dönüyor...
Neyse ki yeryüzü artık mevcut değil.
Anımsıyor olmanın pek bir getirisi yok.
Zaten bir çizelgesi olmamalıydı ömrün.
İlkten sona doğru kayılan eksenler yerine,
Yokluk boyutundan varı tanımak,
Anlamak, bir olmak, imgelerini koluma kazımak,
Bir kurtuluş ümidi gibi gelmekteydi kulağa lakin,
Aslında bilinçli bir seçimdi.
Kararnameme karşıyım!
Bir anlamı olmasa da...
Az kaldı yaşamımın çeyrek bir asrın karşılığı olmasına,
Fakat ben hala etrafımdakilerin neyden yapıldığını bilmiyorum.
Hala tanıyamıyorum özümü.
Kendi bulduğum gayelere dahi tam güvenemiyorken,
Çoğula nasıl emanet edeceğim benliğimi?
Cahilim...
Olmadığım kadar olduğuyum.
Anlamadığım kadar anladığıyım.
Sevmediğim kadar sevdiğiyim.
İnanmadığım kadar inandığıyım.
Ne olursun,
Beni...
Bana...
Lütfen...
12 Mart 2021 Cuma
Ekselans
9 Şubat 2021 Salı
Kutsal
Yangınlara doğrulttum suyumu.
Bencilliğimi kör ettim aynalarda.
Günlerden sisli bir ayaz yıkıntısı...
Ruhumu ele geçiren yersiz bir yabancı...
Lakin tanınır kimsesizliğin başkentlerinde.
Veyahut alacaklı sevdaların ürkek aşıklarınca...
Sessizliğine armağan ettim kıyametlerimi.
Bilinmiyordu...
Hangi yakamı hangi elin tuttuğu,
Hangi acının beni hangi zindanlarda soyduğu...
Bilinmiyordu fakat ömrüm bu sorulardan ziyade,
Yoksunluğa karşı bir isyan başlatma arzusundaydı.
Tek bir harfine karşılık,
Sonsuz cümleler kurdurmayı göze aldıran,
Bir korku haliyle, yalnızca bir isyan başlatma arzusu...
Yanan tüylü kanatlar, kırılan zamanlar,
Bir miktar da gözyaşı...
Neticeleriydi bu gizli öğreti çığlığının.
Lakin hak tanınmadı, tanınamadı...
Ayrı galaktik cehennemlerde,
Yüreğimin günahkarlığıyla boğuşmaktan oluşmuş gözlerimdeki dağlarla,
Kendimce ufak bir kaşif yalnızlığına sahipmişim.
Bunu; benliğimi dinliyorken, sigaramı yakıyorken,
Kraliçeme yakınıyorken, kuyumcuları unutuyorken,
Bazen de bir salyangoz özlemini çekiyorken anladım.
Cahil kalmak istedim...
Portrelere çarptığımda bir kadeh şarabı,
O duru güzelliğe ithafen alınan kısa bir nefes,
Belki de tanrıya karşı alınmış bir galibiyetin zafer sarhoşluğu,
Ve nihayetinde kendisi aşağıya bırakan,
Yılların sürmeli sükuneti...
İhanetimi buladım karşımdaki mihenk taşına.
Toprağımı tanıyamadım, ardıma bakmadan kaçtım.
Bakiydi, vedaların arasına gizlenmiş antikaları yaşam sözlerinin.
Yakılmalıydı, bu ketum mezarlığın esas yaratıcıları.
Avcuma saklamıştım geleceğin doğumlarını.
Uykuma dağıttım sonra onları.
Kabusların prensine dönüştüm hemen ardından.
Hala yakıyorken aydınlık nabzımı,
Hala geziyorken sokaklarımda fötr şapkalı kendini bilmez bir hırsız,
Nice güneşler çaktım tenime bir çivi mahiyetinde,
Bir ihtimal saklı sözlerin yürek gölgesinde.
Ve hep böyle devam etti.
Ediyor da edecek de!
Dönüyor çark durmaksızın,
Yerinde çakılmışların hüznüne bakmaksızın,
Mevta olmuş çabaların ahı kalıyor kirimin sinesinde.
Münafi bir tapınak inşa ediliyorken göğsümde,
Ben hep zamanın isimlerini zikrettim.
Özümce olan inancımı parçalara böldüm,
Bazen yirmi dörde, bazen altmışa...
Fakat hep ''o'' anda karşı çıktım tenime.
Yakmak istedim tümünce kanıksanmış aciziyetimi.
Unutmak istedim olasılıkların perspektifini.
Çünkü, bulmak sanrısıyla hiç ettim kumulları.
Yara bere içindeyken bile ayaklarım,
Ben o ormanlara doğru koştum umarsızca,
Bir salyangoza yenilmiş olmanın korkutuculuğu,
Veyahut bir salyangozu yakalamış olmanın doğuracağı sevinç yüzünden...
4 Ocak 2021 Pazartesi
Rüya
Korkunun yuttuğu nefeslere kurban gitmiş olmak hüznüyle,
Aldığım yudumlar, içimde söndürdüğüm izmaritler,
Ağlamaklı gözlerime aldırmaksızın geçen zaman,
Ve daha birçok ölüm kırgınlığıyla,
Kendimi adeta bir şişeye harcayışım,
Bardak kırıklarına hınçla basışım,
Hepsi, hepsi bir özür dileyiş, ayrı birer veda mektubuydu,
Kendimin dahi okumayı bilmediği,
Duyguların ise kendisini ilelebet saklamak istediği...
Vicdanımın sıkıyor boğazını eylemlerim.
Hep aynı ateş saklanıyor öksüzlüğüme.
Benzer bilmeceler ve tanıdık labirentlerle,
Şimdiyi bir kenara fırlatmasını izliyorum ruhumun,
Dikkatlice bakıldığında bir vasiyetin tünediği gözlerimle.
Oysaki çoktan anılmıştı kanımın boşaldığı sahillerde,
Edilmiş yeminlerin çürüttüğü yarınlar.
Uçsuz bucaksız okyanuslarda bir ses bekleme çaresizliği...
Durmaksızın yeni doğumlardan kaçmak haklılığı...
Belki de öldürme ve ölme çilesi...
Bir ihtimal olgunluğun yıkımıydı fakat,
Gök gürültülerinden dahi korkan bir çocuğa sahipken içim,
Mümkünatı yoktu benliğime değer biçmemin.
Yalnızca kısa bir süreliğine,
Acımasızca yakmak, kahkahalarla yanmak,
Ve de kendi külüme muhtaç kalmak vardı...
Sararmış her resimciğin ellerini tutarcasına,
Geçmişi çalmak lakin azametine esir düşmek saklı sözlerin.
Cahiline dönüşmek şahsi hissiyatların.
Öylece yutmasına izin vermek.
Sükuta boynunu eğerek,
Son darbenin indirilmesini beklerken,
Geçip giden her bir an kırıntısında,
Boğulmak, boğulmak ve yeniden yaşamak...
Halbuki dünden dahi hazırdı yeni yetme intiharlar.
Bazı kimsesizlerin ellerine emanet edilen merhameti,
Yüzümü görmekten korktuğum aynalar fısıldamıştı.
Esas katilin ben olduğunu bilme zayıflığıyla,
Çok sert gecelerde bilincimi kovma çabalarım,
En acımasız krallıklarına göndermişti evrimimi.
Bir gardiyan misali birçok sözü mahzenlere hapsederek,
Bu tekdüze dünyada hayatta kalmıştım.
Sahi hayat denilebilir miydi sadece nefes almaya,
Veyahut henüz düşmemiş olmak bir mezara?
Farkında olmadan silahlar verilmişti ellerime.
Cümlelerime bombalar yüklenmiş,
Gördüğüm her aydınlığa ise nice mayınlar dizilmişti.
Bilmeden kaybetmiştim uzuvlarımı.
Boynuma kaç madalyonun asılmış olması anlamsızdı.
Hepsini eriterek o müdavim yaşamın alevinde,
Bir hançer yaptım kendime,
Nerelerde kaybolduysam ortadan ikiye ayırdım her yeri.
Çünkü bazen insan, unuttuğunu dahi unutmak isterdi.
Çünkü bazen insan, gördükleri yüzünden görmediklerine zulmederdi.
Hayatı hep yabancı bahçelerin çiçeklerinde arıyor oluşum,
Kendi içimin bile kurak oluşundan,
Duygularımın ise erozyona kurban gidişinden midir?
Yoksa bir hediye mi aramaktayım yanışıma?
Öfkenin örsünde indirdiğim her bir darbede,
Sanki içimden kopan bir damla aşk,
Lakin var olmanın karanlığına ihtiraslı bir aşk!
Dövdükçe kılıcımı, kaybettiğim insaniyetim,
Adeta bir kabusa dönüşüyor.
Ve ne yazık ki ne kadar arzulasam da,
Açamıyorum gözlerimi, alışmışım karanlığa.
Alışmışım kötü ve çirkin olmaya.
Nasıl olduğunu bilecek bir yaştayım ama,
Nasıl sonlanacağını tahmin edemediğim bir andayım.
Aramak için çıktığım her yoldan geriye dönüşüm,
-Kendi öz karanlık inancımdan mütevellit-
Benliğime karşı gerçekleştirdiğim büyük bir ihanet demekti.
Unutulmayacaktı kitabelerimin arşivlerinde,
Cesaretimi elimden alan bulmak korkusu.
Ben okumayı dahi unutsam,
Onlar her gece fısıldayacaklar kulaklarıma.
Kendimden nefret edeceğim...
Aynı sokaklardan geçiyorken adımlarımı hızlandırırsam,
Bil ki en ağır küfürleri ederek kaldıracağım başımı.
Hürriyeti suistimal eden kalabalıklara kurban gitmemek için,
Yeryüzündeki en hasta, en deli ve en acımasız adam,
Ben olacağım!
Keşke olmasaydım diyerek,
Kendimi soğuk gecelerde kaybedeceğim...
Durağan salkımlarda hatıralar toplanıyorken,
Ezilen her bir gaye dönüşüyorken bir şaraba,
Sarhoş olacağım her gecede atacağım çığlıklarım,
Böylesine harcanmış bir ömrün selameti içindi.
Çünkü ancak o vakit kayıtlara geçerdi,
Faili meçhul cinayetlerimin meleği.
Yani büyük bir acımasızlıkla öldürüldükten sonra dedektifler,
Açlıkla terbiye edilmeye çalışıldıktan sonra arsızlığım,
Dayanamadı polis ekipleri kapılarıma.
Mahsur kaldığım, korktuğum koridorlarda,
Sonsuzluğu beklemek ümidine yenik düşmüşken,
İntiharı sayıkladım masum bir çocuk yalnızlığında.
Söz konusu olamazdı tabii olarak yaradılışın meyvesi.
Ne de olsa uzun bir zamandır yasaktı huzurun dengesi.
Yeni bir fidan dikmeye çalıştığım her bir anda,
Hep bu yüzdendi ellerimin kesilişi...
İnkar ettiğim her yüce duyguya,
Ayrı bir tezahürle, buruk bir karşı gelişle,
Darağaçlarında sallandı şefkatin nice yıldızları,
Beraberinde ise sevdanın yaldızlı gece yarıları...
Bitkin düşmüş aşıkları göz kapaklarımda gizledim.
Yabancısı kaldığım tavernalarda,
Kendime en sert içkiyi ısmarladım,
Kör bir ozanın dileklerinin gerçekleşmesi inceliğiyle.
Zincirledim yenik düşmüş, uğultulu yalnızlığımı.
Bir kez daha dokunamadan o çayırlara...
Kulağımda hep aynı çınlama...
Bilekleri bağlı meleklerin sitem dolu gözyaşlarıyla,
Yanmış mevcudiyetimi yıkama telaşı...
Ardındansa başarısız olma suçluluğu...
En sonundaysa kaybolup gitmek belirsizliğin cehennemine...
Lakin gidememek, yaratıcısının ben olduğu çorak topraklarda,
Birkaç damla yağmur için göktekine yalvarmak...
Cevap alınamadığında ise,
Kadehlerden boşanan mücevherlerle,
Ağrılı bir o kadar da sonsuz bir uykuya kucak açmak...
Ve öylece bir daha uyanamadan,
Küfretmek karanlığa, düşmanın bellemek zamanın -dı ve -mış eklerini.
Ki tekrardan okunmasın şarkılar.
Tekrardan açılmasın çiçekler mezarımda.
Yalnızca kalakalsın varlığım yokluğun aynasında.
Bir daha da ortaya çıkmasın...