Dumanların kucakladığı sokakların arasında,
Kor gibi uğultulu bir sigara yanar yalnızlığımla.
Sahil kenarlarında, masalarda, sandalyelerde,
Dişlerimi kıran, içimi yakan ayazlarda,
Eskimiş bir tanrı gibi inananından yoksun,
Hükümleriyse kahkahalara meze olan,
Dolaşıyordu tekil eksiklik aklımın kenarlarında aynı zamanda.
Fazla yakın başlangıçlardansa,
Ebedi sonlara,
Aç bir köpek gibi koşuşum,
Elbette çaba sarf edilmeden geçilebilecek en ufak dalgaydı.
Ama ben unutmuştum.
Yazılamayan manzaraları,
Okunmayan sevdaları,
Ağladığım şarapları unutmuştum...
En meşhur yalanımdı belki lakin,
Bazen kelepçelerinin çilingiri olamıyordu insan.
Benzersiz bir suçlulukla heba ettiğim uykularımı,
En çok böyle gidilesi zamanlarda aramak istedim.
Bulmaktan korktum...
Yıkıp geçtiğim nice mimarileri,
Üç beş kuruş için hurdacılara sattım,
Ya da birkaç dakikalık yolculuklara.
Çünkü yol uzundu.
Ölmek uzundu, anlamak uzundu.
Ama en çok, en çok da hissedilmek uzundu.
Kanıksayarak tüm yanılgıları,
Varlığımdan daha da emin bir şekilde,
Yollarda çürüyüp gitmekti yüreğimin azameti.
Belki de tek bir nefeslik vedadan ibaretti,
Bu dönüp dolaşıp durduğum yazmak kimsesizliğinin akıbeti.
Eğer ki göğsümden söküp atıyorsam şiiri,
Omuzlarımdan düşmesine izin veriyorsam hislerimin,
Kararı verdiğimdendir.
Artık kendime bile anlatamadığımdan,
Kendimin bile beni dinleyemediğindendir.
Böyle duyulsun, bilinsin, yazılsın,
Yalnızlığının bile farkında olmayanların,
Kirli coğrafyalarına.
Son hep yakın.
Lakin ben daha da yakınım.
İki asteroidin birbirine çarpışı misali,
Dağılacağım, kalan parçalarımı ise,
Kara deliklere hediye edeceğim,
Gidiyor olmanın huzurundaki tebessümle birlikte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder