18 Haziran 2020 Perşembe

Işık


Ürkek bir ışığın nefes alma çabalarında, 
Aktım, durmaksızın karanlıkla yıkandım.
Hayatın volkanlarındayken alacaklı bir arkeologun,
Ardında bıraktığı incinmiş aşkını içtim.
Özgürlüğün bilgi dolu mağaralarında,
Yaşamaya susadım.

İhanet kokan şehirlerin kucağından,
Bağrına yalnızlığı basmış okyanuslara kadar,
Aynı dünya lakin farklı bir bilincin öpücüğü. 
Ruhumu daha da üşüten, 
Yaralarıma tuz basan,
Yüreğimi yakan,
Farklı bir bilincin anti-hiyeraşik öpücüğü...
Dudakları çoktan boyun eğmiştir ormanlara.
Elleriyse kül bulutlarına değmiştir. 

Kabustan farkı yoktu ama sonsuzluğa itaatkardı.
Eşi benzeri görülmemiş siyahın içindeki tek renktim ben.
Işığa ihtiyaç duymadan sunuyorum hazinemi.
Bazılarının yoluna bir taş,
Bazılarınınsa bir köprü olmak adanmışlığıyla,
İlerliyorum hayatın savaş sığınaklarına.

Eğer boynunu eğmişse zaman,
Hiçbir çözüme ihanet edilmemeli.
Kolonların ardına saklanarak fısıltılardan kaçmak,
Gerçeğin üstüne toprak atmaktı.

Evet, sinsi bir yılan gibi sürünüyor ruhumun arasında.
Ben zehri içtim, yüreğimde buldum panzehrini.
Belki hemen iyileşemem ama,
Kapıları eninde sonunda kıracağım,
O duru nefesi almak amacıyla.

Direnci düşmüş bir gecenin gözlerinden, 
Gündüzün avuçlarına doğru, 
Yanacağım, yanacağım...
O ürkek ışığın nefes alma çabalarına karşılık, 
Kendimi kendimden arıtacağım...