Bir geçidin damarlarından akan pınarları,
Kana kana içmek arzusu, bilmek sükuneti...
Hep geçti zaman, inkar edemeden gelip geçenleri.
Bir kum saati armağan ettik içimize.
Üstüne basıp ezdiğimiz her anı,
Ölümsüz olduğuna inandığımız mücevherlerle işledik.
Kan parası denildi,
Dokunamadığımız her bir günün içinde,
Uykularımız kadar hafif olan ölümlere kurban gitmiş,
Saklı benliklerimize.
Nice toprakların üstünde ağlayan,
Nice vurdumduymaz çocukluk şarkılarını,
İşitemez oldu gönlümüz.
Sevgiye karşı sağır,
Metanete karşı kör olduk.
Varsayımlı gecelerin eteklerinde,
Mükemmel infazları meşru kıldık ebediyete.
Gerisi bir çorap söküğü gibi gelmişti.
Yalnızlığımızı yakan günlerin aydınlıklarındaysa,
Bitmeyen geceleri düşledik, özümsediğimiz hikayelerle.
Şimdi ise bolca ateşin şuurumuzu yaktığı anlarda,
Bir başka var oluş hırsı yüzünden,
Çok uzaklarda mahsur kalmış benliklerimizi,
Acımasızca pazarlama telaşına yenik düştük, esir hortlaklarına.
Şefkat pınarlarını kurutuncaya dek,
Barajlar ördük öfkenin betonlarıyla.
Aşkın ormanlarını yaktık,
Gücün fabrikalarını inşa etmek yanılgısıyla.
Dünya çıplak kaldı, biz ise hala üşüyoruz.
Belki de donuyoruz, şahsi çaresizlik korkularımızdan.
Göğe değmeye çalışan her mazlumu,
Cehennem çukurlarına atıyor oluşumuz,
Böylesine tüketilmiş ömürlerin,
Bir öç alma intikamıydı sanki.
Bilmekten aciz kaldığımız, bu sancı dolu eşiklerde,
Ne içindir ki ihanet ederiz?
Ne içindir ki boğazını keseriz gözcünün?
Ölümden kaçanların gözlerindeki korkuyu,
Bir ayna misali tutuyorsam eğer ruhuma,
Bu teşekkür etmek istediğimdendir.
Yaşama karşı gardını almışların,
Tel tel dökülen saçlarıyla bir ateş yakmak istiyorsam,
Bu yücelmek ve anlamak istediğimdendir.
Duygular göçmüşlerse bu dünyadan artık,
Ben cümlelerime saygıyla başımı öne eğerim.
Duygular çakılı kalmışsa bu mezarlıklarda artık,
Ben sonsuz olduğuna inandığım ruhumla,
Kendimi evrene armağan ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder