9 Şubat 2020 Pazar

İnanç


Hiçbir zaman, tutamayacaktım ellerimle.
İçimdeki bu kargaşa arşa çıksa bile!
Aylardan yalnızlık, günlerdense ölüm.
Başkaldırdığım bütün an kırıntılarını,
Avcuma sakladıktan sonra balkondan aşağıya atıyorum.
Büyük bir çaresizlik sarılıyor bacaklarıma.
Bana, bir yemin borçlusun!
Bana, bir aydınlık borçlusun!
Lakin kargalar dahi kaçıyor ay ışığından.
Yeni bir gece daha doğuyor gözbebeklerimde.
Tekrardan kendimi, kendimle cezalandırdığım saniyeye ithafen.
Yaktıklarımın külleri kör ediyor, mücadelemin o sürmeli gözlerini.
Anlamıyorsun, ihanetin bedelinin hangi duyguyu aldığını.
Görmüyorsun, bu dört tarafı yalanla sarılmış cehennemin bana ne yaptığını.
Bilmek de istemiyorsun, bakmak da.
Süregelen başka bir hikaye zannediyorsun bu kısa ömrü sen.
Bir gün şiirlerim ağlayacak.
Anılarımın kanları kirletecek bedenimi.
Birkaç omuz taşıyacak yalnızlığımı.
Sen ise galip geleceksin.
Sus, tüketme içimdeki tutulmamış yeminleri.
Benim tanrım, aradığım cevaplardır.
Bulamadığım bir sonsuzluk efsanesi değildir.
Benim peygamberim, satırlara kazıdığım acılarımdır.
Hiç var olmamış, manasız bir kazanç değildir.
Benim azrailim, dökmüş olduğum can yaşlarıdır.
Nefesimi benden çalacak bir canavar değildir.
Benim cennetim aşk, cehennemimse kirli bir yalnızlıktır.
Dinimse, henüz var olmamıştır.
Kitaplara veyahut mucizelere hiç lüzum yoktur.
Yaşamak yeterlidir.
Lakin, kanayarak yaşamak!
Hissedebiliyorum ağırlığı.
Saklayabiliyorum saflığı.
Sense, yalnızca yok etmek telaşındasın.
Sıra ona da gelecek fakat,
Mezarımdaki çiçekler açmadı henüz.
Topraklarsa çürütmedi içime attıklarımı.
Benden koparılan bir an...
Düşlerimden haraç kesen bir yalan...
Her daim beni sükuta iten bir yaşam...
Kalmaz, kalamaz kuytu köşe bir yerde yarattıklarım.
Benimle birlikte yanacak, ardındansa isyan edecekler.
Kelimelerden yoksun bu dünyayı,
Hafıza sarayımda cümlelerimle ezeceğim.
Elçileri kabul etmeden,
Ardımda bir delil dahi bırakmadan,
Sonsuzluğa gideceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder