3 Ekim 2019 Perşembe

İntihar


Güneşin kaçamamaktan avuçlarımı sivri yalanlarıyla yakmasıyla,
Bu hüzün ne tarafa baksam parçalardı benim içimi öfkeyle.
Kirli zeminlere paspas çekerdi kanayan hislerim.
Hangi kıyametin şeytanını sevmişsem,
Ben de ateşlerde yanıyordum, sessizce gözyaşı döküyorken.
Efkarlı bulutların söylediği şarkılar, attıkları çığlıklar mıdır,
Benim bunca vakittir peşini bırakmadığım cinayetim?
Morglarda çürürdü aşklarım yalnızlığın sükunetiyle.
Koridorları paramparça ederdi mahzun anılarım.
Sevda yollarındaysa can kırıkları mevcuttu üstüne basamadığım.
Uykularım yaşlanıyordu aynaları kırdığım sürece.
Bakamazdım yüreğimin ortasına ansızın oturmuş yalanlara.
Gözlerimi yakmalıydım.
Küllerini ise bir tabuta saklamalıydım.
Kucakladığım intiharlar mı kavuşturacaktı beni ölüme?
Her bir tabancada ayrı bir ağlayış sesi,
Her bir idam sehpasında riyakar bir kurtuluş mücadelesi,
Bulunuyordu inkar ettiğim tüm yaşam mektuplarımda.
Noktalamalar, cümleler derken sıkışıp kalmıştım satırlarda.
Kapağını da kapatamıyordum yaşam defterinin.
Sayfalarını da yırtıp atamıyordum kimsesizler denizine.
Ne muhteşem bir hatadır kendi sonumu aklıma kazımak!
Tarihin sileceği yalın bir andım oysaki ben,
Yüreğim bu amansız sonların kıyılarında kayboluyorken.
Saatler, günler, haftalar kirletiyordu mavi damarlarımı.
Hiçliği pompalıyordu kalbim şuursuz bedenime.
Dokunduğum her zaman diliminde kırılırdı kum saatleri.
İçime karıştırdığım vaziyetlerde ise kapımı tekmelerdi cinayetimin bekçileri.
Bıçakların saplandığı çirkef dayanak noktasından,
Şu manasız keder sonsuzluğuna değerdi yokluğun bakışları.
Göz kapaklarım tehditler savuruyordu gözlerime.
Boğuluyordum cinayetimin esiri olan yanlış delillerde.
Bağıramazdım, ellerini meçhul yarınlara uzattığında göğüs kafesim.
Yollarım ayrılıyordu karanlığın kelepçelediği şüphesiz kaybedişlerime.
Kırılan kalemlerim sebepsizce akıtıyorlardı mürekkeplerini mezar taşıma.
Bacaklarımı ısırıyordu vasiyetimi reddeden minik haberciler.
Ben bir ansam eğer zamanın unuttuğu,
Hiçbir zaman bütünleşemeyecektim sonsuzlukla hayatın bizi soyduğu.
Bir suçlu misali çıkardım benliğimin karşısına.
Ağlardım geceler boyunca hıçkıra hıçkıra.
Çoktan infaz edilmişti geçmişimin sessizliği aslında.
Lakin ben büyük bir reddedişle kapatmıştım kulaklarımı.
Sevgim dağılıyordu ellerimde, kavuşuyorlardı özgürlüğe.
Bir söz söylemekten aciz, yorgun düşmüş bedenime,
Bir kelepçe de ben taktım yalnızlığımın sükunetiyle!
Sardım kesilmiş bileklerimi halatlarla.
Öptüm mezarımdaki toprağı.
Taktım şapkamı başıma.
Ve terk ettim kendimi.
Bir gün yeniden bulmak umuduyla,
Sessizliğin bozulması maksadıyla terk ettim.
Ben kendimi infaz ettim soğuk bir musalla taşında.
Yürüdüm sonra ardıma bakmaksızın başka intiharlara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder