Zaman devam ettiği ve ölüm var olduğu sürece yazacağım. Bu süreç içerisinde geçmiş ve geleceğin etkileri bu satırlara kazınacak. Eğer ben yazıyorsam dizelerimde ruhumdan da bir parça vardır.
14 Eylül 2019 Cumartesi
Eksik
Eriyen bir mum gibi dağılmakta yalnızlığım.
Baktığım sonsuz kederli mavi ufuklaraın kucağında,
Bir yaşam belirtisi arayan aptal bir astronot misali,
Dolaşıyordum sırtımdaki tükenmek nedir bilmeyen isyanımla.
Bir ölümün daha yaklaştığını hissedebiliyordum parçalanarak.
Sonsuz bir döngünün içinde asgari bir mutlulukla,
Acının işçiliğini kazıyordum giderek daha çok hasar alan aklıma.
Elzem duygularım ise bu kan dolu mezarlıklarda,
Bir mezarcı oluvermişti sakladığım tüm hıncımla.
Durağan, kanımı kadehlere dolduran o ahval intiharı,
Delilerin ve en çok da karanlığımın girdiği andan beri kanıma,
İstemekteydim gece gündüz demeden beni boğan son yaşam mektuplarımla.
Durmaksızın bir manasızlık işkencesine eğlence katan,
Renkli coplarla yıkanıyordu cinayetimin faili.
Mevcudiyetimi dalgalara teslim edemezdim artık.
Geçmişimin dikilmesi umuduyla bir dünya iğneyi,
Geçirmiştim bunca vakittir kanayan yüreğime.
Nedendir bilemiyorum.
Hayatın beni is kokan bir koğuşa kapatması,
Pencerelerimi cezalandırırcasına taşlaması nedendir bilemiyorum.
Mutsuzluğum karışıyordu çocukluğumu saran yağmurlara,
Ve sessizliğime eşlik eden riyakar okyanuslara.
Yeniden çıkıyordum bir yolculuğa beni umutsuzca bitiren.
Öptüğüm bütün zeminler unutmamak için kinimi,
Birkaç damla kanımı almışlardı bir de sevincimi.
İzlediğim o sonu meçhul filmlerin kasetlerine,
Vurdumduymaz cesetler gibi imzalar atmıştım.
Bazı çadırlar kuruyordu göğüs kafesime yalnızlığım.
Her fırtınada biraz daha yaklaşırdı içim yokluğa.
O sonsuz, müdavim tahayyüllü derelerden,
Çırılçıplak bir vaziyette durmadan geçmek heyecanıyla,
Karıştırıyordum varlığıma akıttığım gözyaşlarımı.
Bedenim her daim açtı sevgiye, düşlere ve de güzelliğe.
Lakin yok olmuyordu düşüncelerim pisliğin esaretiyle.
Gözcüye saplanılan hançerlerin hepsini,
Biliyordum intikamın söylediği yalanlarla.
Ah, dönüyor inatla yalnızlığım bu şuursuz cinayetin etrafında.
Aklını yitiriyor gecelerimin var olmayan koruyucusu.
Ne zaman, nerede ve nasıl kavuşacaktım ölüme?
Hangi baharın koynundan çıkıp,
Düş ormanlarının ağaçlarını budayarak ayak basacağım yeryüzüne?
Bir cümle, kelime veya ses kırıntısı bile yeterliydi aslında.
Fakat sağır olmuştum ben,
İçim aynalarla mücadele ediyorken.
Kırıldı sonra fikirlerim, bir bilmece daha sordu zihnim.
Özlem ve ölümün benzerliğinin yarattığı sarhoşlukla,
Pervasızca adımlar atıyordum geleceğin kaldırımlarında.
Bir yalana dahi inanmaktan acizken,
Sorarım yaşlı adama ne için döner ki dünya?
Büyük bir meteor fırtınasında söylüyorum şarkımı.
Tekrardan isyan ediyor hislerim bu kumara.
Kaybedenlerin oturduğu bir masada,
Kart destesinden ibaretti gençliğim.
Hayal ettiklerimi hiçbir zaman göremeyeceğim.
Bunu hep bileceğim ama yine de seveceğim.
Bir gün o derelerde boğulmak umuduyla,
Sonunda ise öleceğim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder