15 Mayıs 2019 Çarşamba

Belirsiz


Şu ana dek hiçbir zaman bu kadar arzulanmamıştı yok olmak.
Acının kenar mahallelerinden geçerken içimi titreten,
O taş atılası pencerelerin ardındaki gözler,
Nereye gidersem gideyim hep beni izler.
Karartılmış bir balkon kenarından değse de bakışlarım,
Unutulamayan bir ana öncülük ederdi kalakalışlarım,.
Ben o yarım kalmış zaman diliminde bile,
Ulaştıramadım gözlerimi o evrenlerin içine.
Hayatın tadını doya doya alamadım o atmosferde.
Her şey yasaktı belki de bana.
Ya da büyük bir günah işlemiştim, kalmıştım bir başıma.
Çizgiler çekerdim asfalt yollara ruhumdan.
Hangi güzelliği veya var oluşu,
Kendimi tüketerek daha ne kadar süre yaşatacağım?
Yoktur bunun cevabı, olamaz da.
Sıvası dökülen duvar diplerinden,
En büyük gerçeğin ölmek olduğunu anladım ben.
Sürekli bir asker gibi mücadele de etsem zamanla,
Silahımı bırakıp terk etmek istiyorum, ne olursun beni anla.
İstemiyorum ben rıhtımları, dağları veya zamanı.
Bir iğne ile delersen aklımı,
Bir sel gibi alıp götürür düşüncelerim seni.
Karşımda bir koridor,
Hem de aynalı bir koridor!
Geçemem oradan, bakamam kendime.
Vaktinde taşlanmış bir ağaçtan yapılma,
Öteki tarafımda duran ahşap bir masaya yığılıp,
Bir daha geri dönmemek istiyorum.
Her sabah doğsa da güneş penceremde,
Yeterli değil hiçbir şey bu izbe tepelerde.
Keskin dikenlerle sarılmış kelepçeler bağladım bileklerime.
Paslı bir demir cevherinden tasma yaptım kendime.
Çığlıklar attım deliliğin tımarhanelerinde.
Korkuyorum biliyor musunuz?
Hem de nasıl korkuyorum!
Yıldırımdan korkan çocuklardan,
Ölümden kaçmayı isteyen yaşlılardan daha çok korkuyorum.
Başarısızlık değil bu vaziyet!
Yaşam denilen aptallık, sürekli olarak başa saran,
Kesik kesik görüntülere sahip bir kasete benzerdi.
İçkili gecelerin ardından yaşanan gündüzlerin,
Eski tadı veremeyecek olması,
Aşktan ve sevgiden kaçan,
Ondan ötürü yaşayamayacak olan bir adam ihtimalinden çok,
Hiçbir zaman o gezegene adım atamamış olmaktan korkuyorum.
Dişlerim gibi duygularım da titriyor.
Kırılsa da dişlerim,
Gitse de başımdan aklım,
Kalsam da bir başıma,
Delireceğim ben bu yokluğun getirdiği buruk sokaklarda.
Farz edelim ki hiçbir zaman denk gelmedim ben,
Hayatın bu amansız adalarında bir başına saklanan hazineye.
İşte o zaman daha çok arzulardım yok olmayı.
Söylenmemiş sözlerin altında yatan hislerde saklıydı,
Gelecekteki yaralı şairin meçhul yaşantısı.
İstanbul'un sokaklarında, o koca şehirden bile daha büyük olan,
Güçlü ve azap çektirici eksiklik,
Bir anda kesecek  boynumdaki şah damarımı hem de sebepsizce.
Söyle bana ne için beklersin?
Ne içindir ki devam eder yaşam şu pencerelerde?
Unutmayı öğretemedi hiçbir zaman bu ahval dünya!
Vursam da başımı duvarlara,
Kanatsam da ellerimi yumruklarımla,
Değişmeyecek bu içimi tüketen varlık yazgısı.
İnkar da etsem ben bu hayatı,
İndirecek bir gece ansızın hınçla kılıcını.
İstemiyorum aslına bakarsanız kaybolmayı ve yok edilmeyi.
Gerçi ne zaman bulmuşum ki ben kendimi?
Hazineyi bulduğumu zannederdim sadece,
Düşünmeyi ve hissetmeyi bir de!
İnce belli bir çay bardağından da kırılgandır yüreğim.
Yalvarırım sana taşlar fırlatma ona.
Sesini de yükseltme dayanamaz buna.
Güç veya mükemmellik nasıl seslenirsen seslen onlara.
Ele geçiremezler beni bunlara sahip olduktan sonra.
Düşünürüm her akşamki gibi.
Ne kadar da acizmişim bazen bir çocuk misali.
Ölümün uğradığı yatak başlıklarına baktığımda,
Anladım azrailin canımızı neden aldığını.
Bilmelisin ki biz ve bizim gibi olanlar,
En büyük zafere uyuyacakları zaman sahip olurlar.
Sevmiyor olsam bile uykuyu,
Belki de bazen tanrıya ayak uydurmak gerekiyordu.
Ayrıca bir ihtimal ki en büyük yıkılışlardan birisi de buydu.
Yokluğun aynalarından yansısa dahi gerçekler,
Yumarım ben gözümü, devam ederim ilerlemeye.
Ta ki bir gün,
Yolumu dahi unutup,
Kendime düşman olana dek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder