13 Nisan 2019 Cumartesi

Yaratılan


Durmadan tanrının ve insanlığın beni zorlamasıyla,
Terk ettikten sonra kendimi o odadan,
Başladım büyük bir hınçla kendimi kırbaçlamaya.
Yaşamak denilemezdi nefes almaya.
Kimse bilemezdi kaç kez tabutumu taşıdığımı.
Gerçeklerden kaçarcasına hapsettikten sonra kendimi,
Dizlerimi okşuyordu ağlıyorken kirpiklerim.
Haykırdım kendime daha da yok oldum devamında.
Nice sözler ve düşünceler geçti aklımdan.
Lakin hiçbirine sarılamadım umutlarımla.
İnsanlığın meyus bir intiharıydı kendini sevememek.
Bulutların arasından süzülerek gelirdi gecelerim.
Bunu kabullenemeyişimdeki isyanla,
Yakardım kendi canımı hem de defalarca.
Eğer bu intihar sırtı yere gelmeyen bir hutbe ise,
Hiçbir zaman yaşayamamışım ben.
Defalarca kez kendimi kandırmışım,
Tıpkı insanlara inanmak hatası gibi.
Gerçi benim günahkarlığım biraz farklı sebeplerdendi.
Öyle ki gecenin bir yarısı açarsanız eğer pencerelerimi,
Ruhunuz dahi donar, kapatırsınız malum bir el çabukluğuyla.
Geçmek nedir bilmezken zaman,
Gönül yarası ve kırgınlığıyla boğuşmak,
Büyük bir cenazeyi yaratırdı kendimi gömdüğüm.
Kaç kez gözyaşlarım yıkadı yanaklarımı bilmiyorum.
Düşündüğüm evrenlerin kıyameti kaçınılamazdı,
Kendimi öldürmek zorunda olduğum gerçeği de.
Ağrılı öğleden sonlarında acıtıyorken canımı hayat,
Ona ne dur diyebildim, ne de ondan kaçabildim.
Yalnızca başımı öne eğdim ve bekledim.
Bu işkencenin bitmesi için değil,
Yaşayamadığım hayatımın sona ermesi için,
Bekledim tıpkı toplama kamplarındaki çocuklar gibi.
Mutluluğun kıtlık dönemlerine denk gelmiş,
Bu dünyanın çaresiz bir esiri misali,
Tükettim durmadan giderek kaybolan zamanımı.
Hiçbir şekilde affedilemeyen bir insanlık suçuymuşçasına,
Kendi hükmümü kendime vermiştim.
Devam etti parkeleri yıkamaya gözlerim.
Ruhumu temizlesem dahi,
Sorumlulukların tıpış tıpış geldiği bir diyarda,
Onların yaptığı hatalar yüzünden kendimi katledişlerimde,
Beni okşayan ve göğe kaldıran akşamlarda,
İmkansızdı yaşamımın kirli ve karanlık olmaması.
Aslına bakacak olursak eğer,
Bunca vakittir hafızamda sakladığım anılarım,
Kendi cinayetimin en büyük suçlularıymış meğer.
Çünkü bilmelisiniz ki,
Hiçbir zaman böyle olmayı arzulamadım ben.
Böyle gördüm, yaşadım ve sevdim.
Her zaman dediğim gibi:
Beni sizler yarattınız!
İşte bu yüzden nefret ediyorsunuz benden.
Sevemiyor, katlanamıyorsunuz bana,
Kendi verdiğiniz kararların sonucundan kaçmak istediğinizden.
Bunu hiçbir zaman unutmayın.
Değişim tek başına yeterli gelemezdi.
Haliyle de haklı bulmuştum tanrıyı bir konuda:
‘’İnsan insana muhtaçtır, en çok da sevgiye.’’
Ne kadar seversem seveyim,
Ne kadar önemsersem önemseyeyim,
Kimse yarattığı hatayı görmek istemezdi.
İyi bakın kendinize tekil diyarlarda.
Çünkü ben bir gün,
Bırakacağım kendimi sonsuzluğun kayalıklarına.

2 Nisan 2019 Salı

Sarhoş Adam


İntiharlı bulutlardan kurtulmak için seni sevince,
Çok fazla kan döküldü belki de vaktinde.
Fakat şunu unutma ki sevdiceğim:
Kirletmiş olsa dahi yerleri düşünceler,
Bu yorgun lakin sevecen kalbim seni bekler.
Sen emin olamasan bile kendinden,
Ben senden eminim.
Aşacaksın o dağları, çıkacaksın yukarı merdivenlerden.
Çünkü ben soğuk bir gecenin üstünde,
Yoluna taşlar koyanları, etrafına duvarlar örenleri,
Çoktan yendim kendi içimde.
Gelecek günleri okşarcasına adım attığımız sahillerde,
Birkaç kadeh içerek medet umardık sevgiden.
Şöyle bir göz gezdirdikten sonra umarsızca etrafa,
Kendi içimizdeki kandilleri yakıp,
Aşkın geceyi kurtarmasını,
Sonrasında ise bizi yok edişini,
Ve mükemmelleştirişini beklerdik.
Bedenleri aşarak odanın kapısına gelen sarhoş adam,
Her gece üstünü örtmek için bekliyor bıkmadan, usanmadan.
Korkma, sen devam et uykunu sürdürmeye.
Bu adam çıkıp giderdi korkularından.
Demir atardı bazen aşkın okyanuslarına.
Sokakları dolaşır, gökyüzünde seni arardı.
Dönüp dolaşıp en güzel zamanın en güzel yerine giderdi.
Pencereleri, evleri karanlığın sinsice ele geçirdiği bir anda,
Gözleri kapalı, efsunkar bir ışık vardı karşısında.
İzlerdi onu, hiç sesini çıkarmadan bakardı ona.
Gün ışığı perdeleri delmeye başladıkça,
Bu seyrediş işte o an sona ererdi.
Geri dönerdi kendi karanlığındaki şuursuz hayatına.
Güzelim benim,
Senin yanında olduğum an,
Ne de arsızmış zaman.
Tek bir kelime dahi etmeden,
Geçivermiş çabucak yanımızdan.
Nasıl hitap edeceğini bilemezlerdi o küçük işçiler.
Kimisi melek derdi sana, kimisi ise güneş.
Önemi yoktu bunların aslına bakarsan.
Şarabın sana yakışması,
Ya da gecenin şiirlerle hayat bulduktan sonra seninle bütünleşmesi gibi,
Durumlar ve ihtimallerdi bizi önemli kılan.
Uzaklaşamıyor olursan eğer kör karanlıklardan,
Gel yanıma, bir ayna tutayım sana.
Farkına var etrafa saçtığın aydınlığın.
Fazla da düşünmemek gerekirdi oysaki hayatı,
Aynı zamanda bizi yıpratan insanları.
Yanındayken senin hayatı umursamam ben.
Akıversin nehirler istedikleri kadar.
Yarılsın gerekirse şu tepeleri karlı dağlar.
Yandım, düştüm, kanadım lakin yine de savaştım.
Hiç görmediğin dünyalardan,
Nice güzellikler getirdim senin için.
Yeni bir yaşam aradım sensiz topraklarda.
Gerek sensizlikle çatıştım, gerekse korkularımla tanıştım.
Ah, beni karanlığımdan alıkoyan şaheserim,
Kim bilir şimdi hangi diyarları güzelleştiriyorsun.
Bir kadeh çıkardım yerin en derin noktasından.
Yalnızlıktan kurumuş dudaklarımızı ıslatıp,
Devam ettik o yerde birbirimizi dinlemeye.
Sarhoştuk belki de ama,
Unutmak ne mümkündü o günü sen olduktan sonra.
Şuursuz hayatına geri dönen adama geleceksek eğer,
Şunu unutma ki,
Gökyüzünde parlayan yıldızlar sana imrenerek bakıyorlar.
Dimdik bir halde kalktıktan sonra ayağa,
Yeniden tırmandı bir dağa dönüşmüş umutsuzluklarıyla.
Çünkü yokluğa hakaret eden o sarhoş adam,
Çıkarmaya çalıştı bu kuvvetli aşktan bir anlam.