23 Mart 2019 Cumartesi

Güzel


Anıların hiç ses etmeden geçtiği yollarda,
Hatırlamıştım seninle içtiğim sahili.
Kimsesizliğin gecesinde senin varlığına kaldırıyorum kadehimi sevgilim.
Kendimi unutana dek içsem de,
Geçsem de kendimden,
Geçemezdim yanlarından senin yokluğundayken.
Başka bedenlerde aradı gözlerim seni.
Yeterli gelemezdi zaman aldattım kendimi.
Kapattığımda gözlerimi eskimiş merdivenlerde,
Selam dahi vermekten acizlerin adımlarında bile,
Bulabilirdim senin dokunuşlarını bitap düşmüş yüreğimde.
Durmadan anlattığım hikayelere rağmen,
Şu güne dek açıklayamadım kendimi sana.
Dalgalansa da içimdekiler bir dağ boyu,
Ölçülemezdi varlıkları beslediğim aşkın yanında.
Kıtkanaat geçinen memur ailesinden,
Tek sahip olduğu şey ayakkabısı olan bir çocuk misali,
Sahip olduğumu zannediyordum sana.
Öyle büyük bir yanılgıydı ki bu,
Gözlerini kapatmış, kulaklarını ise tıkamıştı tanrı.
Melekler gülerdi bazen ağlanacak halime.
Bakardım göğe, küfrederdim süzülen beyazlıklara.
Ben sana değil sendin bana sahip olan,
Hem de aklından neler geçtiği bilinemeyen bir kraliçe gibi.
Gözyaşlarım bir ömür boyunca akamazdı lakin,
İçimdeki bu kayboluş sürecekti ölene dek.
Gitsen de, ölüm öpse de seni,
Unutmayacaktım sana müptela olan beni.
Öyle bir gecede girmiştin ki aklıma,
Kıyamet kopsa da devam ederdim içmeye.
Kırmadım hiçbir vakit sana kaldırdığım kadehleri.
Sarı ışıklarda kaybolan sokaklarda,
Karşıma çıkardı senin o güzel yüzün.
İşte o an başlardı kara hüzün.
Kıyamet sabahlarının eşsiz gün doğumlarında,
Gökyüzünden gelirdin yanıma bir tebessümle.
Başlardı güller açmaya, cemre düşer,
Yeni bir yaşamı okşamaya başlardı bahar.
Kuşlar eşlik etmeye çalışırdı söylediğin şarkılara.
Öyle bir büyünün etkisine sokardın ki beni sesinle,
Erişemezdi hiçbir yere bilekleri kelepçeli kollarım.
Belki de aşk,
Kış vakti yapılan uzun otobüs yolculuklarında,
İçini ve sevgini ısıtmak maksadıyla yanı başında duran,
Damağını ne kadar yakarsa yaksın içilen bir kahveye benzerdi.
Camlardan bakardım senin uyuduğun diyarlara.
Yalınayak bir vaziyette tırmanırdım gönlünün yanardağlarına.
Tam zirveye vardığımı zannetmişken,
Sanmışken içimdeki alevlerin söneceğini,
Bir patlama oldu sebepsizce.
Dört bir yana savrulurdu duygularım.
Yandım senin ateşinde, bütünleştim sevgimle.
Kül olmanın tersine yeniden doğdum bir anka kuşu gibi.
Açtım kanatlarımı senin olduğun güzelliklere.
Okyanuslarda saklanan bir midyedeki,
Zarif bir inciden farksızdın sen.
Güzelim şarkıların gezdiği dalgalarda,
Bir savaşcı gibi mücadele ettim zamanla.
Kılıcım ve kalkanımla savunurdum seni.
Bazen yüzün gün batımına benzese de,
Vazgeçmezdim karanlık çökünceye dek sana bakmaktan.
Kurumuş dudaklarımla öpücükler çaldığım şarabım,
Bitmişti artık artan uykuyla birlikte.
Kapattım gözlerimi, bir dilek sakladım yüreğime.
Şeritler çektim kalbimin üstüne ve bir not bıraktım tepesine:
"Tesisimiz ziyaretçilere kapatılmıştır."
Kimse bilemezdi bunun sebebini.
Oysaki bu dengesizliklerin içinden oluşma diyarları,
Yalnızca bir kişi bilir ve ziyaret ederdi.
Gerçekliğin boğucu seferlerini atlattıktan sonra,
Geliverirdin yanıma için kan ağlaya ağlaya.
Sessiz lakin bir o kadar da endişeli bir adam haliyle,
Gözünden ve gönlünden akanları siler,
Ardından ise başlardım seni güzelleştirmeye.
Şu amansız güneşin altında yanan,
Benim susturmaktan aciz duygularım mıdır?
İstediği yıldızı getirsin karşıma tanrı.
Hiçbiri senin yokluğundan daha yakıcı değildir.
Nereden biliyorsun dersen eğer:
Bil ki ben birçok yer gezdim ve gördüm.
Kan revan bir şekilde savaşlardan döndüm.
Fakat hiçbir zaman yok edilemedi gönlüm.
Her gece senin ışığını arardı özüm.
Böyle bir döngüye benzerdi ölüm kalım meselesi.
Fazla kaybolmuştuk belki de kafamızdakiler yüzünden.
Her gün yeni bir bayırı aşarak,
O sonsuzluğun çağlayanlarından bir avuç su içmek için,
Ormandaki vahşiler gibi,
Tamamen savunmasız ama inançlı bir şekilde,
Bize doğrultan namlulara aldırmadan yaşamaya çalışırdık.
Kara bulutlar geçse de üstümden,
Yıkasa da sahip olduklarımı,
Devam ederdim koşmaya aşkın ormanlarında.
İçime saklasam da yokluğun bıçaklarını,
Kanatırlardı büyük bir hınçla aklımı.
Sel olup giderdi fikirlerim umutsuzluğun çöllerinde.
Bir yaşam filizi ektim o çorak toprağa.
Yeşillendi acılarım ve yılmayan duygularım.
Yeryüzüne kazındı adım, başa sardı hayatım.
Kaldırdım başımı yukarıya ve haykırdım:
Tanrım, ben güzelliği yalnızca onda yaşadım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder