10 Mart 2019 Pazar

Emir


Çekildiği zaman yıldızlar kuytu karanlıklara,
Yudum yudum ilerlerdim hüznün bardaklarında.
Hasretin zulmettiği çakırdan yollarda,
Yükselirdi göğe yıldızlar sen çoktan gözlerini kapatmışken.
Kapatılan hikayelerin çakılmış çivilerinde üşürdü sevgim.
Gün doğumunun sardığı gönüller kadar odunlar da yaksam, 
Ya da canımdan vaz da geçsem, 
Üşürdü sevgim hem de mutluluğa meydan okurcasına.
Kimsesizliğin mutlak monarşisinde,
Ellerinde çekiçler olan bir devrimciden farksızdı aşkım.
Öyle küçümsenebilecek öğleden sonralarına benzemezdi.
Aksine daha adım bile atmamışken penceremize çarpan,
Soğuk şafak vakitleri kadar değiştiriciydi ruhumuzu varlığın. 
Yaratıldıktan sonra yeryüzünde yaşa emri verildi insana.
Oysaki sevdikten sonra başlardı yaşam. 
Seni sevdim, yaşamaya başladım. 
Sensizliği sevdim, şaraplarla, şiirlerle tanıştım. 
Tanımlanması mümkün dahi olmayan yokluklar,
Sardılar beni bir sigaranın içine tütüne benzer şekilde. 
Aklın kıvrımlarında uyuyan deliliğin sempozyumlarında,
Girdi tarifsiz duygularım korkusuz zannedilen kafalarına.
Bilinmeye, tanınmaya ihtiyacı yoktu yalnızlığımın.
Lakin sesini duyurmaya ihtiyacı vardı bu aşkın. 
Denize anlattım seni, yükseldi boyuma dek dalgalar. 
Kucakladılar beni, ardından ise terk ettiler.
Ayazların anlattığı hikayeler titretirdi pencelerimi.
Kanatsın gerekirse acımasız zaman gözlerimi. 
Yakıp kül edemem ben bu zenginliği. 
Fakir kalsa dahi gönlümdeki işçiler, 
Bir başkaldırış söz konusu bile olamazdı. 
Merak etme gönlümdeki balkonları her sabah ziyaret eden,
Sesiyle doğayı kendisine usulca hayran bırakan bülbülüm, 
Senin önemini unutmayacaktı hiçbir yerde özüm. 
Yetersiz gecelerin yarım kalmış bir hevesle doğurduğu, 
O mahzun pişmanlıkların katilleri oldu düşüncelerim. 
Düşmanım bellemiştim artık kesilen aynaları.
Hiçbir söz söylemeden infaz etmiştim kararlarımı. 
Daha ne kadar süre öleceğimi bilemezdim.
Veda da edemezdim art arda gelen gülümsemelerine.
Yeni bir mevsimi getirirdin avuçlarında.
Kanat çırpardı yüreğim benim iznim olmadan. 
Korkuyorum bazen o kuşu vuracaklar diye.
Bir kafese hapsetmektense,
Sevginin özgürlüğünde ölmesi, 
Pişmanlıktan ziyade yasın bol olduğu bir cenazeyi getirirdi.
Dört bir yanımda ışıklar başlardı cesedimi doldurmaya.
Arşa eğerdi fikirlerim, ölüm kılmıştı bana zamanı dünya. 
Verilen her emre itaat etmezdim belki lakin,
Ordusunu terk etmiş bir komutan da değildim.
Öyle bir zaman diliminde evrilmişti ki benliğim,
Ne taraftan estiği bilinmeyen yelleri,
O emri inkar edenlerin gözlerinin içine bakarak, 
Savurmuştum onların zihinlerine elimin tersiyle.
Gündüz vakitlerinde kaybolan zihnime benzer,
Ak sehpalara döküldüğü zaman içkiler,
Kaçardım uykularımdan, kapatamazdım göz kapaklarımı.
İstediğim kadar büyüsün içimdeki fırtınalar, 
Var olmayan tüm ülkelerin sahibiydi zihnim. 
Bazen bir kuş cıvıltısının titrettiği çürümüş ahşaplardan yapılma,
Eski bir evin içinde seriyorumdur hislerimi,
Bazen ise bağlarımı kesen mermerlerden inşa edilmiş,  
Bol odalı bir sarayda eziyorumdur endişelerimi.
Bu gibi kalakalışların yarattığı sakin sarhoşluklar,
Hiçbir zaman alıkoyamazdı beni düşünmekten. 
Çünkü ben,
Düşündükçe var oluyor, 
Var oldukça seviyordum seni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder