20 Şubat 2019 Çarşamba

His


Karanlığın çepeçevre sardığı,
Hiçbir ışık hüzmesinin içine girmek için çabalamadığı,
Kayıp diyarları anlatan bir pencere kenarında,
İçim kan ağlıyordu geçmişi etrafta ararcasına.
Hatırlayamazdım o sert ayazlara meydan okuyarak,
Hayatını sahil kenarlarında inatla geçiren ve anlatan adamı.
Ne olduğunu tam olarak bilemediğim bir kış anında,
Rüzgar yüzünden göklere doğru uçuşmuş kağıtlar gibi,
Plansız, tahmin edilemeyecek bir çabukluk ve isyanla birlikte,
Uzaklara gitti geçmişin dizinlerini aklında barındıran,
O aptal, yorgun, umutsuz, mutsuz, kayıp, dengesiz ve meymenetsiz,
Gönlündekiler gördüğünüz bütün volkanlardan daha yakıcı olan,
Şüphesiz ki tanrının acı çektirmeyi en çok sevdiği hayvan,
Gitti uzaklara yalınayak bir vaziyette,
Yanı başında aklındakilere eşlik eden dalgalara aldırmadan.
Kayboldu uzaklarda, yaşayıp geçirdiği tüm anılar,
Dolap kapaklarının ardına saklandıktan sonra.
Kendisini tanıyamayacak kadar kendisini yok edeceğini,
Bir daha uzaklara aynı gözlerle bakamayacağını,
O bile tahmin edememişti.
Bir gün doğmadı güneş, açmadı çiçekler, şakımadı bülbüller.
Devam ediyordu süreksiz karanlık.
Ne balkon kenarlarında içilen sigaralara saklanmıştı,
Ne de su bardaklarından dökülen hayatlara.
Akıtabileceğim bir şey kalmamıştı elimde.
Bir damla gözyaşı dahi dökemezdim.
Dolmazdı kadehlerim, güzel olmazdı kafam.
Bu yüzden umutlar çalardım en acı verici olanlardan.
Damarlarımı yakardı yaşamak bazen lakin,
Yeterli gelmezdi kudreti beni kül etmeye.
Şekil verilmiş odundan bozma masalarda,
Çalkalanırdı hiddetim, yumruklar savururdum uykuya.
Kırılırdı kemiklerim belki fakat,
Bir his oluşurdu yaralı vücudumun içinde:
‘’Hala hissedebiliyorum.’’
Bu yaşanmışlığın ardına yıldırım sesinden korkan kediler gibi,
Saklanmıştı düşüncelerim ben onları tutamıyorken.
Bilmezlerdi ki geceleri hayallerimizin katilleri,
Geçmişte duyduğumuz kör sevinçlerimizdi.
Uzak kalmıştı yaşam benim yatağıma.
Unutmuştum gökyüzünün hangi renk olduğunu.
Yerlere sancılı bir şekilde,
Sanki doğum çığlıklarıymış gibi,
Durmaksızın sürten demir prangalarla birlikte,
Yalnız bile olamadığımın farkına varmıştım.
Gezegenler döndükçe devam ederdi yıldızlar sevişmeye.
Acırdı göz kapaklarım.
Kamaşırdı bir inciye benzeyen,
Ebediyete meydan okurcasına kanat çırpan düşüncelerim.
Aklımı bir dolma kalemin iç haznesine boşalttıktan sonra,
Düşünmeyi unutana dek devam edecektim yazmaya.
Yalnızca yazmayacaktım!
Bu kuru ve buruk aynı zamanda sahtekar boşluğun,
Derinliklerinden gelen bir ninni okuyacaktım,
Kendisini güçlü zanneden her yerden bitmenin kulaklarına.
Uykularından uyandıklarında fark edeceklerdi.
Bu kanlı defterlerin içinden dışarıya fırlama mürekkeplerden,
Kabuslar akıyordu gün çekilmiş gözlerimizden.
Ölüm uzak bir kavram değildi ona bağı kalana.
Soğuk merdiven basamaklarını çıkarken,
Hissedemezdim içimde boğulanları ben.
Arzu edilen duyguların ve hiçliklerin maskelerinden,
Başımızı koyduğumuz yastığın hemen altında biten,
Yalın karanlık tüketiyordu zamanımızı,
Biz farkında bile değilken.
Sorarsanız eğer:
‘’Sen nasıl farkında vardın?’’
Ne ömrüm kaldı geriye ne de zamanım.
Anlatamamaktan yiyip bitirdi kendisini aklım.
Öksüz ruhum yeni bir yer bulamaz artık,
Bu dünyanın dişlerimizi titreten hapishane koğuşlarında.

16 Şubat 2019 Cumartesi

Karma

Ufalmış, aynı zamanda kaybolmuş balkon kenarlarından,
İncecik, körpe zihinlerin hiddetle yeryüzüne çekildiği kanlarımdan,
Bir şırınga ile çekiyordu ömrümü zaman.
Haşin dalgaların geçmişte verdiği zararlarla,
Sivrilmiş yalnız çakıl taşlarına,
Çıplak ayaklarımla basar basmaz,
Büyük bir gök gürültüsü dolduruyordu havayı.
Korktu sevdalar, saklandılar mağaralara.
Çekip gittiler devamında ruhum derin bir uykudayken.
Var olma ihtimali bile korkutuyorken o eşsiz fırtınaların,
Bir saat çıkardım cebimden.
‘’Bugün hangi saatte düşürecek yere beni zaman acaba?’’
Diyerek devam ettim kendimi kaybettiğim gecelerde,
Dizlerimin üstüne çökercesine savunmasız bir köle misali,
Sahip olamadıklarım yüzünden saygı duydum ölüme.
Şapkamı çıkardım başımdan, heyecanlandım sonra.
Öyle güzeldi ki gece vakitlerinde,
Herkesin ruhunu terk ettiği güzelim perdelerde,
Bir başımayken gökyüzüne ağlayarak bakmak,
Ve yaşayamadığım yaşamdan ötürü,
Bir iğne kadar sivri ve can yakan anılarımı,
Ulu orta yerlere sermek.
Üstlerine basabilecek kimse yoktu yüreğimden başka.
Tahmin edemediğim müziklerin büyüsündeyken,
Alıp gittim başımı kayalıkların bol olduğu sahillere.
Yeterli gelmezdi şömine kenarlarındayken,
Avuçlarımı ısıtmak ve o ulvi ayazları durdurmak.
İhanet ederdim kelimelere bazen lakin,
Duygularım her zaman devam ederdi beni benden almaya.
Ey coşkulu günlerimin hırsızı!
Söyle bana daha ne kadar süre,
Var olacak bu kimsesizliğin acıları?
Ne sen bilebilirsin bunu,
Ne de bizim katillerimiz!
Keskin bir bıçakla kestiler benim boğazımı.
Soğumamışken cesedim daha,
Buluverdim kendimi yalnızlığın cehennemlerinde.
Meşeden miydi bu parkeler yoksa ladinden miydi?
Yoksa kesilip biçilmiş, sonrasında ise şekil verilmiş,
Bir zamanlar bir heyecana sahip olan çocukluğumdan mıydı,
Bu mahzun parkeler?
Karıncalar geçerdi mutfağımın tezgahlarından.
‘’Güzelim ziyaretçilere sahibim.’’ Diyerek,
Devam ederdim gençliğimin intihar notlarını,
Paslı demirden tencerelerde pişirmeye.
Gün ışığı sarartmazdı tülden perdelerimi belki lakin,
Acımasızca yakarlardı düşüncelerimi.
Yangınlar çıkardı, evlerini kaybederdi o ufak muhasebeciler.
Bir haber yayınlanırdı sonra içimde.
‘’Eski opera binasında facia!’’
Gazeteciler istila ederdi yalnızlığımı.
Flaş ışıklarıyla çalarlardı huzurumu.
Ağız dolusu küfürler ederek çarpardım kapılarımı.
Halıların üstüne serdikten sonra anılarımı,
Gece vakti beni rahatsız eden sivrisinek gibi,
Durmaksızın çınlardı kulaklarımda atamadığım çığlıklarım.
Özür dilerim aşkım, canım benim.
Sahip çıkamadım sana.
Koruyamadım seni o mahluklardan.
Delik deşik ettiler seni, kanadın sonra.
Göğüs kafesim yeterli gelmedi seni korumaya.
Ahval vaziyetlerin içinden başım dik,
Alnım ak bir şekilde çıksam da,
Saramazdım seni artık nasırlı parmaklarımla.
İyi bak kendine yüreğim.
Ben iyi bakamayacağım.
Çünkü hiçbir zaman koruyamayacaktım seni,
Ta ki bir gün mezardaki umutlarım beni almaya gelene dek!