Zaman devam ettiği ve ölüm var olduğu sürece yazacağım. Bu süreç içerisinde geçmiş ve geleceğin etkileri bu satırlara kazınacak. Eğer ben yazıyorsam dizelerimde ruhumdan da bir parça vardır.
14 Ocak 2019 Pazartesi
Saf
Yanıyor yüreğim, yanıyor içimdekiler.
Bir hançer saplıyor yüreğime zaman.
Terk ediyor beni çocukluğum.
Kayboluyorum kör karanlıkların içinde.
Tekrardan geliyor yanı başıma kaybolmuşluk.
Zannederken yağmur bulutlarının gittiğini,
Sanıyorken güneşin beni yakmak yerine ısıtacağını,
Takıldı ayağım hüznün taşlarına.
Her nefes alışımda beni deşen,
Neye sahipsem onları parçalayan,
Dipsiz ve dar bir kuyunun içine düştüm.
Durmak bilmiyor gözümden akanlar.
Yalanmış uğruna mücadele verdiğim sevdalar.
Bir böcek ezer gibi ezildi neşem.
Öylesine sertti ki darbeler ayrılamadı ruhum bedenimden.
Kavuşamadım ölüme, mahsur kaldı ruhum.
Kış ayazına bırakmıştım kendimi, yakmıştım bir sigara.
Sigaram ıslanırdı gözyaşlarımla içemezdim.
Nasıl bir acı işlemiştin yüreğime bilemezsin.
Çıkıp gitmiştin, beraberinde aydınlığını da götürdün.
Kara göklerden beni boğarcasına yağıyordu korku.
Cenazeme mi çağrılıyordum zaman tarafından?
Yalnızlık kaplamıştı tüm geceyi.
İntihar etmişti bilincim.
Akıyordu yerlere geleceğin tahayyülleri.
Çayırlar oldu cam kırıklarıyla dolu bir yol.
Buna dikkat etmeden devam etti koşmaya o çocuk.
Kanadı sevdam, kanadı aşkım, kanadı mutluluğum.
Yitip gittim en acı veren umutsuzluğun,
Bana silah doğrulttuğu kimsesiz odalarında.
Bileklerim kesilmişti kendini bilmez bir mahluk tarafından.
Bendim kesen.
Kaptırmıştım kendimi durmaksızın yalanlara,
Ve de gerçek olmayan zamana.
Denilebilecek birçok şeye sahipti içim.
Nefret değildi bu yalnızca ama yalnızca,
Saf bir aşka ve hüzne sahipti içim.
Devam edecektim yok oluşun yanına gidip,
Hayatımı sahil kenarlarında çürütmeye.
Dinleyin bir duyguya sahip olanlar!
Yas vakti bugün, kırın kadehleri,
Taşlayın umutlu olan herkesi.
Karınlarına, başlarına, sırtlarına her yerine fırlatın dedim size!
Ölmeyenler olursa eğer hapsedin onların bir kafese.
Cümle alem bilsin içimde büyüyen yokluğu.
Boğun sevdaları seher vakitlerinde.
Denize dökün hayalleri yesin balıklar.
Bir ip bağlayın boynunuza, atlayın sonsuzluğa!
Eriyorum ben giderek şu pencerelerde.
Yanıyor canım meydan okurcasına volkanlara.
Ne kadar deprem olursa olsun!
Yarılsın ve bozulsun yeryüzündeki tüm adalar.
Bir daha var olmasın etrafımdaki güzellikler.
Kaybolayayım kimsenin bilmediği sokaklarda.
Koparılsın dilim anlatamayayım.
Kesilsin ellerim yazamayayım.
Sökülsün yüreğim bir daha sevemeyeyim.
Çanlar çalıyor uzaklarda duyuyorum.
Tüketilmiş zamanların anısına çalıyor.
O gök kubbenin altında üşümüş sevgimin ardında,
Bir patika bırakmıştım geçmiş zamanda.
Bir çırpıda yok etti o patikayı hasret rüzgarları.
Anlamsız gelirdi sana bu çile ve aşk.
Gerekçelerden ve gelecekten bahsederdin.
Şöyle cevap vereyim çiçeğim:
Yoktur hiçbir güzellik gelecekte senden başka.
Emindim bundan çünkü tutsaktım karanlığıma.
Sense çok uzaklardan bakardın bazen bana.
Ah, yok olmak, geri dönmek istemiyorum yalnızlığıma!
Uzat bana ellerini sevgilim.
Uzatsan dahi tutamazdım artık.
Sıcak damlalar okşardı yanaklarımı.
Bir tebessümde bulunuyordum sonra.
Veda edemeyeceğimi biliyordum sana.
Merak etme sevdiceğim.
Sana yazdığım şiirler geçerliliğini koruyacaktı lakin,
Dönüp geldiğin zaman uzaklardan yanıma,
Bir bak bana hala kalbim atıyor mu,
Hala nefes alıyor muyum diye!
Bedenimi bulmalısın öncelikle.
Ya azgın dalgaların yanında son nefesini veriyordur bedenim,
Ya da bir apartman dairesinde sallanıyordur tavanda.
Unutmayacaktım yazdığım o güzel duyguları.
Uzaktım mutluluğa terk etmişti beni sevincim.
Böyle gecelerde fark ettim odamın daha korkutucu olduğunu.
Bir mezardan farksızdı artık yatağım.
Etrafımda mezar taşları karşımda ise bir mezarcı.
Son bir kez daha diyerek kaçamak bir telaşla,
Yakıyordum bir sigara bir de şarkı açıyordum.
Sözleridir benim vasiyetim o şarkının.
Geldiğinde dinlersen eğer unutma ki,
Ölen yalnızca ben değildim.
Biz ve gelecek de öldü.
Fakat açarsan eğer kilitlediğim kafesleri,
İşte o zaman razıyım her gün ölmeye.
Azalıyordu zamanım giderek.
Terk etmem gerekiyordu uykuyu.
Kapatamadım gözlerimi bir anahtar sakladım odamda.
Gelirsen eğer okursan bu gün yüzü görmemiş yalnızlığımı,
Elveda sevgilim ben çoktan gitmişimdir o kayıp diyarlara.
Camı kırık kum saatinden akıyor ölüm,
Yavaş yavaş ıstırap çektirerek.
Gözüme kaçıyor toz bulutları.
Ne yapacağımı bilmeyen bir vaziyette,
Bir balta aldım kesilmiş elime.
Var gücümle vurdum ağaçlara.
Yok ettim yaşamın bulunduğu korkudan ırak ormanları.
Çığlıklar atardı ağaçlar ve kuşlar kulak asmazdım.
Öfke değildi bu sevdiceğim.
Bu yalnızca kucakladığım yok oluşun,
Tanrıdan izinsiz bir şekilde başlattığı kıyametti.
Kıyım cezasına çarptırılmış Romalı askerler gibi,
Vuruyordu bana yaşam insan kemiklerinden yapılma bir sopayla.
Dağılıyordu yüzüm, kırılıyordu dişlerim.
Yığılıyordum yerlere kan revan bir biçimde.
Yas tutmanın manası yoktu linç edilmiş bedenime.
Ne de olsa bizler hiçliğin birer yansımalarıydık.
Daha ötesi değildik, olamazdık da zaten.
Yüklediğimiz anlamlar, bulduğumuzu zannettiğimiz mutluluklar,
Hepsi bir göz kırpışımıza bakmaktaydı.
İnkar edemezsin bunları.
Ediyorsan da dön bak dünyaya.
Kaç tane insan senin umurunda?
Kaç mahlukatın umurundasın?
Doğduğun ve yaşadığın bu dünya,
Yok oluşun ertelendiği aptal bir sığınak sadece.
Milyarlarca insan geçip gitmiş bu diyardan.
Hangi birini anlayabiliriz ki?
Kimseyi anladığımız falan yok aslına bakarsan.
Kendi kafesimizin içinde yarattığımız evrenleri,
Bu küçük gezegene sığdırmaya çalışırken,
İnancımdan oldum ben düşürdüm gardımı.
Yere sapladım büyük bir hınçla kılıcımı.
Hayatta kalmak için çırpınan bir balık gibi,
Bağırıyordum gömdüğüm tüm kederlerime.
Paslı zincirler sallanırdı kuyunun tepesinden.
Sararlardı beni aydınlığın yerine.
Kendi kendine bir şarkı mırıldanırdı içim.
Güzelim içkili gecelere saklardım acılarımı.
Kırdığım kadehlerin parçalarını toplardım yerlerden.
Yeni bir kadeh yaratır,
Kim olduğumu unutana dek içerdim.
Hiçbir umudun bekçisi değildim.
Tek bir umut hariç!
Boyası akmış plastik düdükler çalıyordum,
Aşk pınarlarını kana kana içemeden kurumuş dudaklarımla.
Bir şeytanı andıranlar sıcacık yataklarında hesap ediyorken neşeyi,
Geçiyordum camlarının önünden bir karabasan gibi.
Kaldırımlarda oluşurdu ufak göletler.
Sokakların sonunda bir başına beni bekleyen nöbetçiler,
Bir ateş yakmışlardı akşam vakti.
Düşünmeden atılmıştım o cehennemi anımsatan ateşe.
Yakılmıştı sahip olduğum her şey hüzün tarafından.
Yoktu hiçbir çözümü bu çaresizliğin.
Yaradılış bir kenara, yaşayış zorlamıştı beni buna.
Böyle gördüm, geçirdim, yürüdüm ben.
Böyle sevdim seni.
Yazdığım son şiir değildi bu,
Döktüğüm ve dökecek olduğum son gözyaşı da!
Bir bayrak çekiyordum kaybolmuşluğun göklerinde.
Sona eriyordu tükettiğim zaman.
Azalıyordu insanlığım dönüşüyordum bir yaratığa.
Kendi adımı bile unutacaktım gelecekte belki ama,
Unutmayacaktım hiçbir zaman ne acılarımı,
Ne de uğruna gözyaşı döktüğüm sevdaları.
Geri döneceğim bir gün merak etme.
Ne kadar kırılsam da ezilsem de,
Utanmaz bir adam haliyle çıkacağım karşına.
Çünkü veda etmek istemiyordum sonsuzluğa.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder