11 Ocak 2019 Cuma

Kanlı Zincir


Uzun bir hikayeyi anlatırcasına yağdıktan sonra yağmur,
Geri döndüm yokluğun eksik olmadığı sahillere.
Işığın geçemezdi bulutların ardındaki,
O kaybolmuş zamanın yürek burkan bir gülümsemesinde.
Döktüm kağıda bunca zamandır sakladıklarımı.
Bir çabadan ziyade zorunlu olarak terk edilen,
O mahzun gün batımlarının güzelim hüzünlerinde,
Yaktım kendimi geçmişime ağlayarak.
Ne yaşayamadığım hayatı severdim,
Ne de gelecek günleri hayal etmeyi.
Yanık kokan kimsesiz kaldırımlardan,
Eksilmiş bir vaziyette her geçtiğimde,
Anladım mutluluğun benim için imkansız olduğunu.
Eksik olmazdı masalara güzel bir akşam yemeği gibi,
Büyük bir düzenin içinden fırlama düşünceler.
Ne için azap çekmeye devam ettiğimi bilmeden,
Bir ruhsuz gibi yaşadım çaresizce ben.
Ölmezdim, öldüremezdim de içimdekileri.
Yalnızca saklayabilirdim elimden geldiğince.
Kese kağıdı kadar hassastı yüreğim.
Ne zaman yeni bir acı koyulsa içine,
Yırtılırdı sevdalarımın ağzı, dökülürlerdi yerlere.
Basıp geçerdi üstlerinden yalnızlığım.
Sahip olamadıktan sonra hiçbir şeye,
Sahip olunmadıktan sonra hiç kimseye,
Manası yoktu sevgiyi dostum bellemeye.
Bir ziyaretçi edasında uğrardı evime umut.
Bir iki lokma yedikten sonra,
Çıkıp giderdi gönlümün kapılarından.
İsyan ateşi gittikçe büyürdü içimde.
Bembeyaz, sütten çıkmış bir ak kaşık gibi olan,
O çaresizliğin yürüyüşlerindeki askerleri,
Çalı çırpının içinde ölene dek yakmak istedim.
Hissedemezdim hiçbir güzelliği içimde.
Tekrardan dönüyordum belki de eski halime.
Yapılan hataların arkasından beliren suretler,
Bitmek nedir bilmeyen bir kabusu yaşatırdı bana.
Gözlerimi açtığım halde devam ederdi bu ölüm çağrısı.
Bunca zamandır ipte sallanan bedenler,
Anlatmaya çalışıyordu bize gerçekleri.
Yeterli gelmezdi içimizde büyüyen o ulvi güç.
Yaratıcıyı kendi ellerimde bulmuş olmama rağmen,
İzin vermedi yalnızlığım mutluluğu yaratmaya.
Düşüncelerin bir sis gibi gözümüzü kapatmasıyla,
Buldum kendimi ben geleceğin mezarlarında.
Her bir tabutun içinde bir başka hikaye yatardı.
Ebediyetin tokmaklı kapılarından geçerken bir başıma,
Takıldı ayağım yokluğun sarmaşıklarına.
Yetmezdi meleklerin gücü beni oraya ulaştırmaya.
Bir ben ölüyordum her gece bir de içimdeki.
Kaybediyordum insanlığımı, dönüşüyordum bir mahlukata.
Günahkarlığın diz boyu olduğu akşamlarda bazen,
O aranılan suçluları öldüremezdim hiçbir silahla.
Asardım kendimi sonra bir darağacına.
Karanlığın eksik olmadığı zamanlarda,
Bıraktım ardımda yok olanları.
Umursamadım hiçbir zaman nefes alan beni.
Bir örtüyle kapattım üstümü ben,
Dalgalarda boğulurken ruhum.
Tezat duyguların anlattığı yalanları,
Aklıma gelebilecek her saniyede sakladım içimde.
Devam ettim ölmeye, devam ettim kaybolmaya.
Bir yazı bıraktım bir masanın üstünde.
Kanadı sevgim, kirletti boynumdaki zincirleri.
Vurdular bana her sabah bu yüzden.
Korktum defalarca yaşayamamaktan ben.
Ah yokluğun duvarları!
Sevdim sizleri, lakin öldüremedim kendimi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder