24 Ocak 2019 Perşembe

Çocuk


Saçlarımız gibi yerlere tel tel dökülen,
Üzgün yağmur damlalarında geçerdi zaman.
Birkaç insanın bir başına attığı adımlarda gizliydi,
Bunca anlamsızlığa rağmen devam eden hayat.
Tanrının bana kızdığı her saniyede daha da gürlerdi yıldırımlar.
Uykusundan uyanıp ağlamaya başlardı çocukluğum.
Bulutlar sarmıştı dört bir yanımı yoktu kimse.
Ne bir ışık hüzmesi ne de bir yol!
Kaybedilen kimliklerin ardından beliren umut hırsızı,
Başladı koşmaya bakmadan ardına.
Can kırıkları battıkça battı ayağına.
Çığlıklar eksik olmazdı kulaklarında.
Ya mürekkebi azalmış bir kuş tüyü ile imza atılıyordu kağıda,
Ya da öldü zannedilen bir adam kazıyordu tabutunu tırnaklarıyla.
İkisi de aynı anlama gelmekteydi bu gece.
Puslu sokaklarda karşılaştığım anılarımla,
Birkaç kadeh içerdim.
Hızlı adımlarla gelirdi yanıma.
Şöyle bir göz gezdirdikten sonra,
Bir not bırakırdı yanıma her zaman.
Su basardı sonra düşler evini.
Fırtına devam ettikçe bağırmaya,
Kırıldı farklı bir diyarı andıran camlar.
Kilit takılmış bahçe kapılarına aldırmadan,
Devam etti beni benden çalmaya zaman.
Gözümü alan bir parıltıdan sonra,
Buluverdim elimde paslı bir anahtar.
Uymazdı hiçbir kapıya tek bir kapı hariç!
Tekmeledim durmaksızın suratıma kapatılan kapıları.
Ne kapıyı çaldım bir daha,
Ne de bir not bıraktım ardımda.
Bekledim tanrının bana olan kızgınlığının geçmesini.
Yalnızca bekledim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder