5 Kasım 2018 Pazartesi

Tat


Beyaz bulutların geçtiği mavi şeritlerde,
Ruhum sönmek üzere olan bir mum gibi,
Eriyordu senin varlığın karşısında.
Sonbaharı anımsatan rüzgarlar okşardı yüzümü.
Sen gelirdin aklıma oyuncağı kırılmış bir çocuk misali.
Duvarlara çarpar,
Yollarda tökezlerdi umutlarım.
Parçalanmışlardı kendini bilmez bir ayyaş tarafından.
Uçup giderdi zaman yanımdan,
Lakin sen gitmezdin.
Kanadı kırık serçeler gibi tünemiştin yalnızlığıma.
Ben kırmıştım kanatlarını bu diyarlardan kurtulabilmen için.
Gönlün sabah vakti yanımda duran deniz kadar sığ.
Kasırgalar ve balıklar yeterli gelmiyor biliyorum.
Çünkü ben balıkları öldürmüş,
Saçlarında dans eden rüzgarların karşısına bir duvar örmüştüm.
Kırık masaların altına saklanmış pişmanlığım,
Yaramazlık yapan saklanan çocuklar gibi.
Ben ise elinde terlikle onları kovalayan bir anneydim.
Senin nerede olduğuna gelecek olursak,
Sen benim gönlümün balkonlarındaydın.
Yeni yeni yeşeren sevda çiçeklerinin karşısında,
Hangi kapıdan çıkıp sana geleceğimi merak ediyordun.
Ben aptal bir ressamdım aynı zamanda.
Farklı bir sanat eserini güzelleştirmek amacıyla,
Renklendirirken onu düşüncelerimle,
Tuvali yırtmıştım tanrıdan gelen bir hatayla.
Çiziklerle dolu beyaz duvarlarda,
Bir hissiyat canlanırdı gözlerimde.
Yolculuğu gözlerinde başlayıp dudaklarında biten,
Gözyaşlarının tadına bakmak isterdim.
Tüm geçmişimizi bir şarap şişesine hapsedip,
Kadehlerden beraber akmak isterdim zamanın içine.
Ta ki bu şuursuz bedenim,
Son nefesini verene dek!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder