5 Kasım 2018 Pazartesi

Şarabımsı


Yıldızlar terk etmişti ruhumu.
Geriye sadece yalnızlığım kalmıştı.
Dökemediğim gözyaşlarımı,
Saklamış gece bir şarap şişesinin içine.
Boğazımı yakardı ama canım acımazdı.
Soğuk rüzgarlar aldatırdı beni.
Yine de onları severdim düşünmeden.
Sakin dalgalar vururdu bedenime.
O zaman anlatırdım içimdekileri aptalın birine.
Bir duvarın ardına saklanırdı zaman.
Kapıyı kırmamı isterdi geçmişim.
Kendi mahzenimden çıkmadan severmişim.
Hayatı ve onun içindekileri...
Bileklerini kelepçeye vurduğum,
O masum ve güzel olan duygularım,
Bir süre sonra sallanırlardı bir darağacında.
Kim bilir kaç cenaze vermiştim hiçliğe.
Bir yudum daha alırdım gözyaşlarımdan.
Ölüm fermanımı imzalardı çaresizliğim.
Onu yırtmak yerine cüzdanıma saklamıştım.
Ne zaman anlasam sevginin değerini,
Açıp okurdum tüm karanlığımı.
Bir mürekkep lekesinden başka bir anlam,
İfade etmezdi sevginin değeri.
Bir yolculuğa çıkardım nereye gittiğimi bilmeden.
Ebediyetin amansız kapılarından geçerken,
Karanlığım beni çaresizce boğuyordu.
Bana bir nefes dahi aldırmayan o yüce canavar,
Ansızın bir yağmur gibi çökerdi üstüme.
Kana kana içtiğim gözyaşlarım,
O an dökülmeye başlardı yerlere.
Şuursuz bedenim o zaman bir varlık kazanırdı,
Hala yaşadığımı bana hatırlatmak adına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder