8 Kasım 2018 Perşembe

Ölüm


Ölümün sancıları yansırdı kara göklerde.
Duvarlarda is lekeleri kol gezerdi.
Açamazdım gözlerimi kanarlardı.
Bir aldatmaca karşısında aynaya bakardım.
Ruhumun anlamsızlıklarla boğuşmasından,
Geriye kalan paslı zincirler,
Yaralarımı kanatırlardı her gece.
Hayatın izbe tepelerinde ve dikenli sarmaşıklarında,
Çürümesi kadar acıtırdı yaşamak.
Canımı yakar ve bir gülümsemeyle beni izlerdi.
Kabuslarımın baş konuğu olurdu karanlığım.
Güneş dahi hiçbir ışık kaynağı,
Aydınlatamazdı mezarlığıma benzeyen odamı.
Kapısı kırık odaların gözyaşı döktüğü,
Bir savaştan sağ çıkmış koridorlarda,
Neye sahipsem yere atardım.
Karşılarına oturup saatlerce kendimden geçerdim.
Heba olmuştu sevinçlerim.
Öfkenin ateşiyle beraber giderdim üstlerine.
Kör kahkahalar yankılanırdı dikenli çamların arasında.
Kara toprağın içinden cesetler fırlardı.
Paçavralardan bir halat yapıp,
Boynuma geçirirlerdi geçmişimi.
Geleceğim intihar eder,
Yaşamım ise öldürülürdü o adamlar tarafından.
Geriye sadece kendimi dahi duyamadığım,
O koca hiçlik kalırdı.
Adı yalnızlık olarak anılırdı bu kimsesiz cenazenin.
Tabutum yere düşerdi göklerden.
Yerin en derin noktasına çakılırdı.
Ruhum bile bulamazdı bedenimi.
Son kez kapatmıştım gözlerimi,
Bir daha açmamak adına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder