19 Kasım 2018 Pazartesi

Kirli Ayna


Kaybolmaya yüz tutmuş insanların,
Karşılarına bir ayna tuttuğumda anladım.
Yok oluşa karşı koyabilecek tek şeyin,
Yağmurla dolup taşmış sokaklarda kendini bulmak olduğunu.
Bilinmezliğin avcumun içine sığacak kadar küçülebileceğini,
Ben o mahzun sokaklardan geçtiğimde anladım.
Varını yoğunu geride bırakıp,
Özgürlüğün bulutlardan sahillere indiğini bilmeden,
Terk etmiştim içimde yas tutan duygularımı.
Uzuvlarımı kaybederdim o engin karanlıkta.
Uykunun hangi pencereden uçup kaçtığını bilmeden,
Kenarlara fırlatılmış anıları toplarken,
Bir tohum ekmiştim zamanın yüksek tepelerine.
Kuvvetli ayazlarla birlikte şahlanırdı acılarım.
Göktekileri yeryüzünün en derin noktasına çekip,
Ellerine bir kürek verirdi.
Öfkenin altında ezilip kaybolan vicdanımı,
Buruk bir gülümsemeyle kurtarmak için.
Hangi şarkıyı durmaksızın tekrarlardı ruhum?
Özlenilen geçmiş gecelerin koynunda,
Yitip giden bana haram olan uykularımı,
Mumla arar olmuştum bu aralar.
Hatırlardım sonra tüm aşılan zorlukları,
Ve büyük bir hınçla üstlerine basıp geçtiğim diyarları.
Göğün attığı naralara karşı koyamazdı gözyaşlarım.
Katlanılmaz sabahlardan sağ kalan kuvvetimle,
Dikiyordum bayraklarımı ulaşılmaz gönüllere.
Sevmiştim bir kere sevmenin ne demek olduğunu.
Alabora edilmiş teknelerimden birkaç parça,
Yalnızlık çıkardı bir zamanlar yaşanılmışından.
Aynadan yüreğime yansırdı o parlak ve ak olan,
Bir inciye bürünmüş masum sevgim.
Bir yaz akşamı budanan kayısı ağaçları gibi,
Yaşam da beni buduyordu sebepsizce.
Puslu camların ardından beklerdim korkularımı.
Ansızın bir bıçak yarası oluşurdu bilincimde.
Hissiyatlarım dağılır ve kaybolurdu gökyüzünde.
Söylenebilecek tüm sözler,
Ağır ağır atılan adımlara gizlendiler.
Bunu ne adım atan adam bilebilirdi,
Ne de bir başına kalan kaldırımlar.
Anlatılamayacak derecede olan endişeler,
Bu sonbahar gecesinde kopan fırtınanın yanında,
Sadece bir damla olarak kalırdı bir göletin içinde.
Saçlarım gibi tel tel dökülürdü zaman.
Saatlerin bize anlatmaya çalıştıklarını,
Yalnızca akrep ve yelkovandan ibaret sanmışız hep.
Oysaki o fedakar minik sözcüler,
Var oluşları boyunca ölümün yakın olduğunu anlatmışlar.
Böylelikle yanı başımda duran ömrüm,
Bazen bir kadeh içer ve beni terk ederdi.
Yeni bir sonun daha geldiğini zannederken içim,
İşte o gece anladı bunun yeni bir zorluk olduğunu.
Güçlendirilmiş acılarımın yanında olan karanlığım,
Saygıyla başını eğmişti savaşçıya.
Git gide solup giden renklerden yapılma bir evden,
Kirli bir ayna çalmıştım aniden.
Kimin ne olmak istediğini göstermekten ziyade,
Kimin ne olacağını gösteriyordu bu kirli ayna.
Korkuyordum gelişmiş bir eskicinin,
Ne kadar daha yalnız kalacağını öğrenmekten.
Duygudan ve sesten ırak gecelerin şafağında,
Aynanın üstüne bir örtü örttüm.
Hiçbir zaman bu yok oluşun,
Kapılarını açmamak adına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder