5 Kasım 2018 Pazartesi

Hiç


Kıyıya vuran dalgalarla birlikte,
Yeni bir öpücük çalıyordum gönlümün erişemediği uzaklardan.
Ufak sesler büyük düşünceleri yankılatırdı.
Tüm bu sessizliğe meydan okurcasına,
Karşımda yüzlere bürünmüş kayalar dururdu.
Gökten yeryüzüne inenler,
Oturup gündüz vakti karanlığı düşünürdü.
Sözsüz müzikler eşlik ederdi,
Bu ulu ve yalnız olan perde arkası güzelliğe.
Geçmişin bir anlam ifade etmediği zaman diliminde,
Gözlerim nerelere bakması ve neleri görmesi gerektiğini,
Bilmekten aciz bir şekilde kendilerini tüketiyorlar.
Bunun sonucunda varlıklarını fark etmeden,
Uzaklardan gelen ezgilere kulak veriyordum.
Yeni bir başlangıç veya meçhul bir sonun aksine,
Bu sadece zamanın bile değerini yitirdiği,
Gün doğumundan başka bir şey değildi.
Mavi iskelelere uğrardı değersiz hazineler.
Üzerinden geçtikleri kum tanelerine dikkat etmeden,
Bir kez daha kendilerine değer biçerlerdi.
Birbirlerine kavuşamayan göz kapaklarım,
Acı çekerek bana şu an için buradan gitmem gerektiğini hatırlatıyorlar.
Beyaz kayalarda tökezleyerek bir savaş veriyordum,
İçimdeki gün yüzü görmemiş yalnızlığıma.
Yeşil hayatların arkasından eşlik ederdi bana sesler.
Dalgalar bir renk kazanmaya başlayıp,
Ellerinde ne varsa kişiliğime fırlatırlardı.
Özgürlük ve yalnızlığın aynı anlama geldiği,
Karanlık sabahta benden birkaç parça yerlere dökülürdü.
Yaktığım sigaraların izmaritlerini,
O parçaların üstünde söndürürdüm.
Geriye biraz benim biraz da kayaların yansıması kalırdı.
Yosun bağlamıştı artık suretler.
Kendimi gömerdim güneşin bile vurmadığı,
Kim olduğunu unutmuş yaşlı duvarların altında.
Bu suskunluğu bir daha yaşamamak adına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder