5 Kasım 2018 Pazartesi

Gözcü


Kabul edilemez duygularda yaktım canımı.
Bir sonbahar akşamıydı ağladığımda.
Bir pencerenin kenarında saklanan ormanlar,
Durmaksızın bir suskunluk içerisindeydiler.
Ne deniz ne gökyüzü ne de ormanlar konuşur olmuştu,
Benimle ve akla gelmez dikenli yalnızlığımla.
Aniden terk edilmiştim gri bir harabenin içinde.
Hoşçakal bile demeden aniden kaybolmuştu.
Ezelden beri benimle birlikte olan,
Yüreğimin hakimi, gecelerimin katili,
Yok oluşuma anlam katan o bencil mahluk,
Hangi sefaletin içinde kayboldu bilinmez.
Nasıl bir intiharın içinde olduğunu anlamayan ruhum,
Bir sopa aldı yerden başladı canavara vurmaya.
Kükremenin yerini gözyaşları almıştı.
Yaşanılan tüm bu duygulara yalnızca boğuk bir ses eşlik ediyordu.
İndirilen her darbede başını yerin altına,
Daha çok sokan bu canavar,
Hiçbir işkenceye karşı koymadan boyun eğiyordu.
O zaman fark edilmişti bir cinayetin işlendiği.
Savaşçı değildi öldürülen,
Onlara bu dünyayı yaratan gözcüydü.
Bir mücadele kalmamıştı ortalıkta.
Rüzgarın ruhumu götüreceği her yere,
Tükürecek ve öfkeyle bir gözyaşı bırakacaktım.
Kimdi katil?
Canavar değildi savaşçı da olamazdı.
Ansızın bir sırıtış belirdi hiç yoktan.
Alışılmış zamanın düzenbaz bir kumarbazı,
Benden bir şey çalmıştı.
Ölümü bile göze alan hiddetim işte o an,
Söz verdi kendisine:
Gözcüyü geri getirecekti bu meçhul topraklara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder