Zaman devam ettiği ve ölüm var olduğu sürece yazacağım. Bu süreç içerisinde geçmiş ve geleceğin etkileri bu satırlara kazınacak. Eğer ben yazıyorsam dizelerimde ruhumdan da bir parça vardır.
15 Kasım 2018 Perşembe
Eskici
Gün doğumunu gösteren kum tanelerinden yapılma,
Tüm kışın soğukluğunu iliklerimde yaşatan,
Hayatın ne demek olduğunu unutmuş bir adam haliyle,
Yakmıştım sigaramı uykularıma meydan okurcasına.
Birbiri ardına yaklaşan düşüncelerimdeki lekeler,
Her gün acımasızca bana azap çektirirler.
Geçmişin yapraklarını kopartmış bir bahçıvanla,
Aynı çukura düşmüştüm ağlarken.
Ne demekti yaşamın bağrından kopup yalın ayak koşmak?
Yüzlerine bile bakmadan bu arnavut kaldırımlarda,
Korkunun yalnızca bir engel olduğunu bildiğimiz halde,
Gider ayak hesabıyla ellerimiz cebimizde yürümek...
Geleceğin tekil hayallerle donatılmasının ardından,
Bir koku duyardım bir kapı arasından.
Farklılaştırılmış zihniyetlerden yapılma,
Gölgelerimin katili olan serinlikte,
Zikrediyordu içim özgürlüğün adını.
Titremeler ve kıvranmalarla doluydu gerisi.
Sevginin kendisini bir dolap kapağının ardına saklamış,
Ve onu her yerde arar olmuştum.
Kimdim ben?
Anı eskiciliği yapan yalnız bir adam mı?
Geçtiği her sokaktan birkaç parça toplayarak,
Onları satmak amacıyla insanlara sunan,
Lakin bir parça bile satamayan,
Satmaktan korkan aciz bir adam.
Bir elimde zamandan sağ kalmış duyguyla,
Dolduruyordum harabe olmuş evlerin içini.
Hangi taşın altında yatardı zaman?
Çocukluğumu dahi bana unutturan diyarlarda,
Aramıştım sorularımın meçhul cevaplarını.
Bağırırdım sonra insanlara,
Akşam yemeğini çıkartmak için satış yapan eskiciler gibi.
Ödeyemezdim yalnızlığa olan borcumu.
Duygularıma haciz gelir,
Bir başıma hayata devam ederdim bu kaldırımlarda.
Kimin ne hissettiğinden ziyade,
Kimin ne zaman yaşadığına bakardım.
Yaşamaktı önemli olan.
Düpedüz ara vermeksizin yaşamak, yaşayabilmek.
İsmini dahi bilmediğim karanlık köşelerde kaybolmaktansa,
Hiç teşekkür etmeden,
Hatta bir kelime dahi etmeden yaşamak.
Bunu mecbur kılmıştı bana,
Bu kayıp ve ne olacağı bilinmeyen dünya.
Gözlerim kapanırdı kendi kendine.
Birkaç ses duyuyordum uzak olmayan koridorlardan.
Ne varsa karşımda hepsi yok olmaya başlardı.
Yeni bir heyecana doğru çıkan merdivenleri,
İkişer veya üçer değil de,
Adım adım çıkıyordum haklı olarak.
Anılarımın birkaçına tanık olmuş bir masada,
Akıp geçiyordu akşamlarım aniden.
Yağmur geçiren şemsiyelerin altında duraksardı,
İçimden kağıda dökülmeyi bekleyen duygularım.
Tarifsiz bir yalınlık kaplardı deniz kenarlarını.
Bu farklılıktan dolayı olacak ki karanlığım,
Yerden bulduğu ilk taşı alıp denize fırlatırdı.
Tam da bu an başlardı güneş kaybolmaya.
Gökyüzünde beni seyreden kızıllıklara benzetirdim ruhumu.
Her gün aynı yerde olmasına rağmen,
Ay'ın yaklaştığı zamanlarda kaybolurdu kendisi.
Anlardım o zaman bir eskici olmanın güzelliğini.
Ne kadar aç da kalsa bedenim,
Hiçbir zaman yok olmayacaktı düşüncelerim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder