Titreyen duygularım atılmıştı bir kuyunun içine.
Tahtadan ve eski anılardan yapılma,
Yağmur yüzünden kabarmış bir kapak kapatıldı üstüne.
Paslanmış çiviler çakıldı sonra.
Hem o kapağın hem de ruhumun üstüne.
Geçmişin izleri belirirdi karanlık duvarlarda.
Cansız bedenim çıkardı ortaya.
Dolapların tepesinden beni izlerdi.
Tüm korkularımı önüme sunar,
Beni bir sona doğru sürüklerdi.
Korkmazdı yalnızlığın altında ezilen aydınlığım.
Güneşin yakıcı ışıkları delip geçemezdi duvarlarımı.
Kan kırmızısı rengindeki tuğlalar,
Biriktirmiş olduğum bütün acıların sıvasıyla,
Şahlanırdı puslu gecelerin koynunda.
Yaşamanın ne demek olduğunu unutmuştu bedenim.
Ne zaman bir şey yapacak olsa,
Kulaklarını kapatır,
Kaçmaya çalışırdı yüce cellattan.
Ansızın açılırdı pencerelerim.
Durmaksızın bir çığlıktan bahsederlerdi.
Yerlerden topladığım anılarımla,
Dağılmış zihnimi bir giyotine yatırırdım.
Gökyüzü ağlamaya başlardı ardından.
Vicdandan yoksun şarkılar söylerdi yeryüzü.
Nehirler akıp gider,
Kıyafetlerimle boğduğum nefesimi,
Bilmediğim topraklara sürgün ederdi.
Karanlığa adım attığım her zaman,
Ulaşılmaz görüntüler başıma bir balta gibi,
Aniden iner ve beni ikiye bölerdi.
Karanlıktı gerisi.
Ellerimi uzatamadığım yeni geleceğim,
Beni oracıkta parçalamıştı.
Mevsimler, şapkasını çıkaran insanlar,
Taştan yapılma kaldırımlarda,
Bir adım dahi atamayan sahtekarlar,
Kimsesiz yaralarıma bir gül bırakmıştı.
Düşünmeden yaratmıştı zamanı insanoğlu.
Yağmurla sevişen sokaklarda yürüdüğüm gecelerde,
Anlamıştım yaşamanın bana olan uzaklığını.
Uçsuz bucaksız tepeleri aşıp,
Yanı başıma gelen çocukluğum,
Bunların hiçbirini düşünmeden tüketmişti neşesini.
Tekmelediğim kilitli sandıklarımı,
Kıyıya uzak olan okyanuslara atıyordum.
Anahtarlarını göğüs kafesimdeki boşluğa,
Birkaç gözyaşıyla sabitliyor,
Ardından kirli bir iğneyle dikiyordum.
Hastalanmıştı sonra sahip olduklarım.
Birbirine çıkan yollardan sağa sapıp,
Ne kadar süre yaşamaya çabalayacağımı merak ediyordum.
Çöp ve sigara kokardı yalnızlığım.
Bu yüzden kimse yanaşmazdı.
Ben bile!
Özgürlüğün demlerinde yetişen akşamlarda,
Kibrit kutularının içinde ağlayan ömrüm gibi,
Kendimi tüm evrene teslim ediyordum.
Şimşekler çakardı beynimde.
Tüm sistemim çöker,
Yanılgısı bol bir nefsi tüketirdim.
Haykırırdım zamanın benden aldıklarına.
Yankılanırdı hiddetim kara çınarların yapraklarında.
Ayakta bile duramaz kendimi yeryüzüne bırakırdım.
Veda ederdim yaşayamadığım,
O kimsesiz yalnızlığıma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder