27 Ekim 2018 Cumartesi

Hayvan


Uzak sahil kıyılarından gelen yalanlara inanmışım meğer.
Pembe bir ufkun güneyinde kalan düşüncelerim,
Anılarımın çektirdiği ıstırapla birlikte,
Beni bir bedenin içine kapatıyorlar.
Dillerden düşmeyen yakınmaların,
An gelince boğazımda düğümlenmesi,
Ve bunun getirdiği ağırlıkla,
Yoluma devam etmeyi öğretti bana o mücevher.
Gözle görülmesi mümkün olmayan ışıklar,
Ne zaman yansısa bu değerli taş parçasından,
Tüm korkularım bir kalemde toplanır,
Mürekkebini başımdan aşağıya akıtırdı.
Ruhumu saflaştırdığını sandığım o duygu,
Aslında beni gün geçtikçe zehirliyor,
Ve umut denilen o yalancı hayvana,
Muhtaç olmama zorluyordu.
Kimse bilmezdi oysaki ben,
O hayvanı yıllar önce hiçbir silah kuşanmadan,
Gecenin canımı en çok yaktığı zamanda öldürmüştüm.
Yeryüzünde ortaya çıkardı bazı yollar.
Hepsinin sonu kraliçenin huzuruna çıkardı.
Kudretimin sayesinde bir yol kazdığımı zannederdim kendime.
Meğersem kendime büyük bir mezar kazmış ,
Sahip olduğum ne varsa o kirli boşluğun içine,
Son bir fısıltı ve veda ile gömmüştüm.
Duvarlara asmıştım bir tablo misali acılarımı.
Kapılarımın cıvatasını sökmüş,
Duvarlarımı bir balyozla kırmıştım.
Bu bir sergi değildi aslında.
Aslında bu son bir amaçtı.
Vasiyetimi yalnızlığıma bırakmış,
Kendimi bulduğum ilk denize atmıştım.
Dalgalar çıktı ortaya sonra.
Alıp götürdü beni bilinmez adalara.

13 Ekim 2018 Cumartesi

Gün Batımı


Yeni bir dünya gizlenmişti gün batımının kızıllığında.
Bulutlar taşırdı içimizdekileri sonsuz mavilere.
Konuşamadığım gecelerden arda kalan düşüncelerim,
Gökyüzündeki taşlarda üşürdü.
Kuvvetli bir ayaz geçer,
Bana zulmettiğini zannederdi.
Zincirlerimi boynuma dolardı acılarım.
Kin ve öfkenin içgüdülerindeki kuvvet ile,
Eritiyordum zincirlerimin halkalarını.
Büyük bir sessizlik kaplardı o merdiven altı diyarı.
Soğukkanlı bir katil misali,
Bıçağımı zamana saplar,
Ondan akan umutları kana kana içerdim.
Devam ederdim sonra yoluma.
Kum fırtınaları kapatırdı gözümü.
Yukarıdaki o yüce karşıtlığı görmemem için.
İnatla iterdim onları koşmaya devam ederdim,
Susuz ve yaşamdan ırak kumullarda.
Yavaş yavaş uzaklaşırdı yeni dünya.
Yerini güçlü bir sis kaplamıştı.
Gün ışıkları içinde canlanan aydınlığım,
Ulu canavara karşı boyun eğmişti.
Karga sesleriyle karışırdı denizin sesi.
Siyah iskelelerden atlardı merakım.
Arkama dahi bakmadan terk ederdim o sahili.
Tüm yaşadıklarımı ve daha nicelerini.
Gecenin aynı olduğu vakitlerde,
Evrim geçirmişti canavar ve savaşçı.
Birisinin elinde kılıç ve kalkan savaşırdı var gücüyle.
Diğeri ise sadece bana sahipti.
Dişlerini ve pençelerini gösterir kafesini parçalardı.
Ruhum bedenimden ayrılana dek,
Sürecekti bu güç gösterisi.
Hiçbir şey yapamazdım tüm bu olanlara karşılık.
Yalnızca baktım ve gittim.
Bir kez daha o kızıllığı görmek adına.

7 Ekim 2018 Pazar

Kimsesiz



Titreyen duygularım atılmıştı bir kuyunun içine.
Tahtadan ve eski anılardan yapılma,
Yağmur yüzünden kabarmış bir kapak kapatıldı üstüne.
Paslanmış çiviler çakıldı sonra.
Hem o kapağın hem de ruhumun üstüne.
Geçmişin izleri belirirdi karanlık duvarlarda.
Cansız bedenim çıkardı ortaya.
Dolapların tepesinden beni izlerdi.
Tüm korkularımı önüme sunar,
Beni bir sona doğru sürüklerdi.
Korkmazdı yalnızlığın altında ezilen aydınlığım.
Güneşin yakıcı ışıkları delip geçemezdi duvarlarımı.
Kan kırmızısı rengindeki tuğlalar,
Biriktirmiş olduğum bütün acıların sıvasıyla,
Şahlanırdı puslu gecelerin koynunda.
Yaşamanın ne demek olduğunu unutmuştu bedenim.
Ne zaman bir şey yapacak olsa,
Kulaklarını kapatır,
Kaçmaya çalışırdı yüce cellattan.
Ansızın açılırdı pencerelerim.
Durmaksızın bir çığlıktan bahsederlerdi.
Yerlerden topladığım anılarımla,
Dağılmış zihnimi bir giyotine yatırırdım.
Gökyüzü ağlamaya başlardı ardından.
Vicdandan yoksun şarkılar söylerdi yeryüzü.
Nehirler akıp gider,
Kıyafetlerimle boğduğum nefesimi,
Bilmediğim topraklara sürgün ederdi.
Karanlığa adım attığım her zaman,
Ulaşılmaz görüntüler başıma bir balta gibi,
Aniden iner ve beni ikiye bölerdi.
Karanlıktı gerisi.
Ellerimi uzatamadığım yeni geleceğim,
Beni oracıkta parçalamıştı.
Mevsimler, şapkasını çıkaran insanlar,
Taştan yapılma kaldırımlarda,
Bir adım dahi atamayan sahtekarlar,
Kimsesiz yaralarıma bir gül bırakmıştı.
Düşünmeden yaratmıştı zamanı insanoğlu.
Yağmurla sevişen sokaklarda yürüdüğüm gecelerde,
Anlamıştım yaşamanın bana olan uzaklığını.
Uçsuz bucaksız tepeleri aşıp,
Yanı başıma gelen çocukluğum,
Bunların hiçbirini düşünmeden tüketmişti neşesini.
Tekmelediğim kilitli sandıklarımı,
Kıyıya uzak olan okyanuslara atıyordum.
Anahtarlarını göğüs kafesimdeki boşluğa,
Birkaç gözyaşıyla sabitliyor,
Ardından kirli bir iğneyle dikiyordum.
Hastalanmıştı sonra sahip olduklarım.
Birbirine çıkan yollardan sağa sapıp,
Ne kadar süre yaşamaya çabalayacağımı merak ediyordum.
Çöp ve sigara kokardı yalnızlığım.
Bu yüzden kimse yanaşmazdı.
Ben bile!
Özgürlüğün demlerinde yetişen akşamlarda,
Kibrit kutularının içinde ağlayan ömrüm gibi,
Kendimi tüm evrene teslim ediyordum.
Şimşekler çakardı beynimde.
Tüm sistemim çöker,
Yanılgısı bol bir nefsi tüketirdim.
Haykırırdım zamanın benden aldıklarına.
Yankılanırdı hiddetim kara çınarların yapraklarında.
Ayakta bile duramaz kendimi yeryüzüne bırakırdım.
Veda ederdim yaşayamadığım,
O kimsesiz yalnızlığıma.