13 Eylül 2018 Perşembe

Yalnız



Yalnızlığın denize indiği bir akşamda,
Geçmişin dokunuşuna sahip rüzgarlar geçiyor.
Dağların ardından beliren kızıl cehennem,
İçimdekiler kül olana dek beni yakıyor.
Uzaklardan gelirdi hayatım.
Yerin altında sürünen yılanlar gibi,
Sinsice acıtırdı canımı dişleriyle.
Veda mektuplarında geçerdi adım.
Öylesine yazılmış cümlelerin baş tacı olurdu.
Yüzü olmayan bir adamın yansıması gezerdi.
Düşüncelerimle kirlenmiş bulanık sulardan,
Günyüzü görmemiş çaresiz yalnızlığıma kadar.
Karanlığın ahengini bozan sesler,
Yankılanırdı tek bir yıldıza sahip göklerde.
Ne zaman baksam yukarıdaki yaşlı adama,
Yaptığım hataları görürdüm durmadan.
Kapardım gözlerimi,
Bir çakmak alıp yakardım kirpiklerimi.
Bir şiire benzerdi gözyaşı dökmek.
Her bir damlada bir anlam hayat bulurdu.
Ben bulamazdım.
Ben hiçbir şeyi bulamazdım.
Bir odaya kilitlerdi kendisini mutluluğum.
Ne o kapıya giderdim,
Ne de bir anahtar arardım.
Yalnızlığın kol gezdiği sokaklardaki evsizleri,
İşte bu yüzden severdim.
Bu yüzden çıplak bir şekilde,
Koşardım sırtımdakilerle birlikte.
Bulduğum ilk çukuru,
Kendi evim zannederdim.
Lağımlardan akıp geçerdi ömrüm.
Denize dökülürdü sonra.
Neyim varsa bırakırdım ardımda.
Gözlerimi açar atlardım sonra.
Bu yalnızlığı bir nebze de olsa,
Unutabilmek adına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder