Yaşanmışlıkları hatırlatırdı soğuk rüzgarlar.
Terk edilmiş bir masanın kırık sandalyesinde,
Hatırlardım tüm olan bitenleri.
Tesadüflerin hayatımıza yol çizdiğini bildiğimiz halde,
Bir yemine bağlı kalmak kadar saçmaydı yaşamak.
Varoluşun tohumları saçılırken yeryüzüne,
Gün ışıkları vururdu
ruhumun derinliklerine.
Yepyeni diyarlar ayaklarımın altında oluşurdu.
Hayallerimizden yapılma kapı açılırdı o zaman.
Ölüm çıkar giderdi o kapıdan.
Hiçbir silah kuşanmadan,
Ümitlerimize saldırmaya giderdi.
Çıplak elleriyle boğardı geleceğimizi.
Yaşadığımız tüm duygular bize sırt çevirir,
Düşüncelerimiz ise ruhumuzu infaz ederdi.
Kayıp eksiklikler doldururdu o boşluğu.
Küfrederdik tanrıya bizi sevmediğinden.
Bulutların ardından her gece,
Bu gece öleceğime dair bahse girerdi meleklerle.
Kahkaha sesleri yağmur dolu bulutları getirir,
Tüm neşemizi ve yanılgımızı yıkayıp giderdi.
Sadece yalın bir acının parçaları kalırdı elimizde.
Kuyumcular dahi paha biçemezdi bu mücevhere.
Onu kullananı yüce kılan,
Aynı zamanda yok eden bu eşya,
İnsanın keşfettiği en gerçek şeydi.
Geceyi dahi kontrol eden,
Bu değişmez cisim,
Bize bütün eksiklikleri yaşatırdı.
Ta ki bir gün,
Mükemmelliyete erişip.
Tanrıyla savaşabilmek adına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder