Zamanın bardaklardan taşıp,
Umarsızca aktığı sahillerde bekledim karanlığı.
Güneş terk ederdi gönlümün kıyılarını.
Melekler ağlardı kanatları kırık.
Özgürlüğe doğru çırpacakken kanatlarını,
İçimdekilere tutundular çaresizce.
Sonsuz yaşamın gözyaşları doldururdu yalnızlığımı.
Tüm acılar yıkanırdı o bitmek nedir bilmeyen,
Çağlayan ak nehirlerde.
Başını öne eğerdi sevincim.
Mavinin ahengini yücelten sesler de eksik olmazdı.
Bekleyişin hayatımızdan çalıp getirdiklerini,
Avcuna para bırakılmış dilenciler gibi,
Büyük bir tutkuyla tutardık.
Ardından ise saklardık.
Bazen dokunmaya bile kıyamaz,
Bazen ise yarını yokmuş gibi harcardık.
Tüketirdik tüm o güzellikleri.
Yok oluşun bizi hangi kapılardan geçirdiğini,
Hangi zorlukları başucumuza yeni yıl hediyesi misali,
Bıraktığını bilemezdik.
Yalnızca beklerdik tüm yaşanacakları.
Belki tanrı değildik ama,
Yenilikleri sadece biz yaratabilirdik.
Bunu kabul etmeden çapamı atıyordum.
Bilinmezlik denizinin en derin noktasına.
Ay’ın Güneş’i,
Güneş’in ise Ay’ı kovalayışını,
Birkaç dumanla beraber izliyordum.
Dalgalar aşardı boyumu.
Bir öpücük bırakıp ayrılırlardı yanımdan.
Tüm bu evrendeki parçaları,
Bir düzensizliğin yaratıcısı olarak görüp,
Atardım kendimi mavi cehennemin en dibine.
Bu hayatı sonsuzluğa armağan etmek adına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder