25 Temmuz 2018 Çarşamba

Karanlığım


Soğuk yağmur bulutları geçerdi üstümden.
Tüm gözyaşlarım içine saklanırdı.
İnsanlar evlerine kaçar,
Evsizler sevinirdi.
Ne zaman ağlasam.
Geçerdi zaman,
Kimsenin önünü iliklediği ceketine dikkat etmeden,
Alıp götürürdü gençliğini üzgün ve yalnız adamların.
Kaldırım taşlarında çıplak ayaklarıyla,
Koşardı hayatı tanımayan çocuklar.
Zihnimdeki tüm taşlar o zaman düşerdi yere.
O zaman kanatırdı çocukların ayaklarını.
Bir izmarit söndürürdüm yalnızlığımın üstünde.
Dans ederdi geçmiş kırık kapı pervazlarında.
Nereye baksam,
Nereye gitsem,
O vardı karşımda.
Bilmezdim kim olduğunu.
Ağzı yoktu konuşamazdı.
Gözleri yoktu bana bakamazdı.
Sahip olduğu tek şey var olmaktı.
Ansızın çökerdi uykularıma.
Beklenmedik saatlerde beklenmedik acılar getirirdi başucuma.
Hiçbir şey demeden,
Çeker giderdi sonra.

10 Temmuz 2018 Salı

Mezar


Bir döşemenin içinden akan renkler misali,
Aniden, sebepsizce terk ediyordum ruhlar masasını.
Bir çatı katının kenarından,
Yaralı ellerime doğru uzanan,
Gecenin meleği masa başında düşünüyordu.
Dünlerden bugünün hangi geleceği kastettiğiydi,
Onu bu kırık tahta parçasına iten.
Ağaçlar önümde eğilirdi yaprakları dökük.
İnsanlar şapkalarını çıkarırdı boyunları bükük.
Bir kaldırıma başımı vurana dek,
Sürecekti bu seyircisiz tiyatro.
Gökten güller yağardı yaprakları kanlı.
Kör bir kadın açardı gözlerini o ışığa.
Kendisinden başkasını görmezdi.
Ay ortadan ikiye ayrılırdı.
Bir yarısı ışığa diğer yarısı avcuma düşerdi.
İpleri kopuk hamaklar devrilirdi ağaçlardan.
Filizleri çiçek açmayan mezarlar açılırdı.
Tabutları kırılmış,
Kefenleri yırtılmış mezarlar açılırdı.
Tepedeki adam görürdü tüm olan biteni,
Bana tokat atardı her gece.

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Ruh Çığlıkları


Yakarışların arz edildiği,
Karanlığa kucak açan bir boşluğun köşesinde,
Ruh çığlıkları etrafımı sarmıştı.
Yokluğun yalancısı olan bitik beden,
Bırakacakken kendini yeryüzüne,
Mahluk bir kimse tarafından çekiliyor varlığa.
Korkunun etrafını sardığı o köşesiz yer,
Ruh çığlıklarının ev sahipliğini yapıyordu.
Zincirlerinden kurtulmayı reddeden bir köle misali,
Olduğu yerde gerçeklikle konuşuyordu o bitik beden.
Sigaranın külleri gibi etrafa dağılan  düşünceleri,
O dumanı soluyan herkesi ölüme davet ediyordu.
Zamanın kudretini yok sayan ruhlar,
Bir kez daha hayat uğruna bir tören düzenlediler.
Kafamın içinde dolaşan her bir anının,
Bir gerçekliği vardı.
Ruh çığlıklarının kaynağı olan o diyar,
Bir kurban daha bulmuştu.
Ruhum için yakılmış tüm canlar,
Mezarlarından dirilip tekrardan geldiler yanıma.
Hayatı bir kez daha yaşatmak adına.

Geceydi


Renkleri solmuş bir geceydi.
Dişlerimin arasından çekilen,
Benden bir parça dalıyordu uzaklara.
Sıcak kahveden çekinerek alınan yudum gibiybi.
Yalnız bırakılmış bir geceydi.
Ufak bir ışık ağlıyordu bana bakarak.
Bir demir parçasında unutulmuş beden gibiydi.
Yalana muhtaç bir geceydi.
Bir köprünün aşağısına salınan,
Sert zeminlerle savaşmış ayaklarım kanıyordu.
İkinci defa doğmak gibiydi.
Katil olması şart konulmuş bir geceydi.
Anlamsız sokaklarda kelimeleri sevmeyen,
Bir tutsak gözlerini dikerdi yokluğa.
Vücudundaki kurşun yaralarını sayan asker gibiydi.
Cehennemi yaşatan bir geceydi.
Ateşten yalın anıları yakan,
Bir insan sallanırdı bir salıncakta.
Beyaz panjurların kanla sevişmesi gibiydi.