Zaman devam ettiği ve ölüm var olduğu sürece yazacağım. Bu süreç içerisinde geçmiş ve geleceğin etkileri bu satırlara kazınacak. Eğer ben yazıyorsam dizelerimde ruhumdan da bir parça vardır.
18 Mayıs 2018 Cuma
İdam
Heyecanın hüküm sürdüğü bir odada,
Kitapların arasında duyulan kalp atışlarının içinde,
Bir suret zamanı geriye döndürdü.
Ruhumun çukurda ağladığı bir andan,
Geriye kalan bir yüzdü bu.
Öylesine narin öylesine zarif...
Ruhum aşktan nasibini almamışken,
Zihnimdeki üzüm bağları fırtınadan dolayı savrulurken,
Anılar biriktikçe şaraba dönüşüyordu.
Bunu bilmeden bana bakmıştı şaşkınlıkla.
Sen burada mıydın der gibi...
Bana mı bakıyorsun der gibi...
Her gece bir kadeh içerdim geçmişte kalan duygularla.
Bitene, yok olana, bir şey hissedemeyene dek.
Gözlerinin içinden dışarıya fırlayan evrenlerin içinde,
Güneş her yüzüme vurduğunda yeşeren umutlarım,
Kılıçtan geçirirlerdi beni çaresizce.
Etrafa saçılan sevgin kapatılmıştı,
Kimseler aşık olmasın diye...
Benden başka kimseler bilmesin diye...
Dudaklarına gizlenmiş sevda çiçekleri,
Ufak bir korkuyla kapatırlardı kendilerini,
Kimse onları kopartmasın diye...
Bir sonsuzluk dalgalanırdı kara göklerde,
Üşüyen evsizlerin yalnız hissetmemesi için.
Duvarlara asılmış yalanlar,
Her sabah zihnimize taht kurardı.
Yüreğimize ihanet etmemek adına.
Kimse bilmiyordu oysaki,
Bunun idam için yapılan bir çağrı olduğunu.
Ben biliyordum sadece,
Çünkü tek seven bendim seni şuursuzca.
10 Mayıs 2018 Perşembe
Biz
Aydınlık iki yolun kenarında sallanan ağaçlar,
Etrafa saçılmaktan başka bir şey yapmayan dumandan,
Bir öpücük çalıyordum günün ortasında.
Masanın uzak köşelerinde birbirine değen ufak bakışlar,
Sıcağın aklımızı erittiği kaçışların arasında,
Ne yapacağını bilmeyen bir adam,
Sırtını dayadığı beyaz duvarları kirletecekken,
Biz hazine çıktı ortaya adı aşk koyuldu.
Hangi vicdanı nasıl saracağı bilinmezken,
Bir bedeni sarabilen kolları,
Neyi arzu eder bilinmez.
Damarlarımızda akan kirli düşünceler,
Saçılıyordu kanayan bir geçmişin ardından.
Ufukta parçalanan dağlardan akan bir miktar sevgi,
Geçtiği her sokağı yeniden yaratıyor.
Kaldırım taşlarının huzurunu bozan gözyaşları,
Bir bıçak misali karnıma saklanıyor biri tarafından.
Hasretin bir bağlılık olduğu zannedilen güneşin ateşinde,
Tırnaklarım vücudumu kanatıyor.
Düşüncelerimin etrafa saçılması için.
Kendisini zincirleyen bir yara bandı,
Bağlarından kopamıyor.
Yüceliğin doruklarında hayatı reddeden bir şarhos,
Başını her bir köşeye çarpıyorken,
Uzaktan bir iki çığlık duyuldu.
Geleceği değiştirmenin verdiği zorlukta,
Kaybolan aşkımız için biz bir bedeni yaktık.
Evvelsi gün
Ölüm çığlıklarla koridorlarda yankılanıyor,
Kaybolmuş ruhlar yanımdan giderek uzaklaşıyor,
Hayatım ise karanlık bir çukurda kayboluyor.
Silik bir çizginin ardında yaşayan umutlarım,
Zamanın çaresizliğiyle yanıp tutuşuyor.
Kumların üstünde kurumuş çiçekler,
Mezarıma koyulmaya hazır bir vaziyette,
Yankılanıyorlar mavi göğün altında.
İskele demirlerinin yanında duran birkaç ağaç,
Yapraklarını mutlulukla döküyor yere.
Fırtına bedenimi alıp götürüyor,
Ateşin umutsuz çemberine doğru.
Duvarlara çarpan hiddet dolu sözler,
Karanlık bir odada,
Bir balyoz gibi iniyor kafama.
Kefenlerini yırtıp bir kenara atan ölüler,
Hikayeme tutulup yeniden canlanıyorlar.
Aşkın dikenleri vücudumuzu kanattığı her anda,
Kelebekler bir öpücük konduruyor başımıza.
Yüksekte dans eden bir bez parçası,
Kanımı temizliyor merhametiyle.
Etrafı göremeyen gözlerim,
Göz kapaklarımın içindeki gozlerim,
Ağlarlar birisini ne zaman sevsem.
Dağların içinden geçen öfke bulutları,
Büyük bir kasırgayı beraberinde getiriyorlar.
Boynuma sarılmış bir kolyedeki anıları,
Alıp götürme arzusuyla.
Çatı
Durmadan başa saran düşüncelerin efkarında,
Verilen sözlere ihanet etmiş ruhum.
Bir melun bir söze ne kadar sadık kalabilirse,
Bu durgun beden de o kadar sadık kalabilirdi.
Bir ejderhanın iki gözünün huzurunda,
Mavinin kırık koridorları ele geçirdiği bir vakitte,
Ayaklarımı yokun üstüne sermişim.
Yerlere serilmiş kanlı kefenlerin,
Bir yorgan misali üstümüzü örttüğü bir günde,
Yaralarım kanıyor çaresizce.
Pencerelerdeki erimiş camın içinde,
Yaşamaya çalışan bir karınca gibiyim.
Alev ve buzun oluşturduğu birlikteliğin altında,
Gölgelerde geçmişten saklanmaya çalışıyorum.
Kahverengi bir döküntünün kenarında,
Kırılmaya hazır bir vaziyette,
Beyaz benliğime şarkı söylüyorlar.
Duvarlara kanla atılmış imzalar,
Ufak bir canavarın oluşturduğu yaralar,
Köşeli hafızaların arasında kayboluyor.
Bir çatının tepesine oturmuş yalnızlığım,
Geleceğe boyun eğiyor beton duvarlara yaslanarak.
Birkaç sesin içinden geçen bakışlar,
Bir hedef arıyorlar,
Yeniden bir sebep bulmak adına.
Hayalet
Her sabah gün doğmadan kafamın içinde öten kargalar,
Gözleri yaşlı bir şekilde bu diyardan uçuyorlar.
Göğün ortasına yerleşmiş büyük bir bulut.
Dikenlerini üşüyen toprağa her fırlatışında,
Yüreğimi bir acı kaplıyor.
Alışamadığım bu kayıp teknenin içinde,
Fırtınaya yakalanmış sağa sola savruluyor emeklerim.
Denizin öfkelenmeyi,
İnsanlarin gülmeyi bıraktığı bu zamanda,
Ruhumun boynu bükük.
Yüklerim ise çok büyük.
Bir odanın karanlık tarafında,
Bir ses yankılanıyor duvarlardan.
Mezarlığımı ziyaret eden yalanlar,
Kara toprağın üstünden her geçişlerinde,
Biraz daha ağladılar.
Bu kasvetli ormanın içlerinde,
Ellerimi birbirlerine sıkıca bağlamış olan duygularım,
Denizin derinliklerine atılmış sinsi bir katil tarafından.
Bir melek inmiş yukarıdan,
Ellerimdeki yaraları öpmek adına.
İki büyük beyaz direğin arasında,
Bana tutunmaya çalışan bir mazlum.
Altında ise dipsiz bir çukur.
Herkesin ağzında bir hikaye dönmeye başlar.
"Zamanın birinde şurada bir adam varmış.) derler.
Şimşeklerin kara bulutlarla dans ettiği bir gecede,
Günışığı yüzünü göstermeye başladığı saatte,
Hayaletler kaybolmaya başlar.
Oradaki adamı kurtarmam için.
Su
Ağlayan bir çığlığın sesi,
Kumlu yollarda yankılanıyor.
Öfkenin bir savunma biçimi olduğu,
Geçmişin ise ölüm getirici oluşu,
Anlatılmaz bir fırtınayı çağırıyor.
Etrafımızda yanmakta olan,
Saçlarımızdan yere dökülen ateş,
Bizi bu yere hapsediyor.
Karanlık bir gözün içimizdeki ışığı arayışı,
Sonu olmayan bir hikayeyi baştan yazıyor.
Acının aydınlığı aşkın eksikliği,
Bu meçhul bedene bir anlam ifade edemeyecek kadar,
Çürümüş bir vaziyette.
Eksik kalan cümleler,
Ağlamaya hazır olan yüzler,
Dikenli bir kelepçe gibi,
Canımı yakıyor her gece.
Ellerindeki yaralar bir anıyı,
Hafızamdan silinen düşünceler bir mezarı,
Anlatıyorlar kucakladığım kum tanelerine.
Müziğin tırnaklarımızı kemirdiği,
Bu yıldızlı yerde,
Tekrardan bir zindan inşa ediyor.
Zincirlerin boynumu ip gibi sarışı,
Yeniden bir şans yaratıyor.
Bir kez daha ağlayabilmek adına.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)