Zaman devam ettiği ve ölüm var olduğu sürece yazacağım. Bu süreç içerisinde geçmiş ve geleceğin etkileri bu satırlara kazınacak. Eğer ben yazıyorsam dizelerimde ruhumdan da bir parça vardır.
15 Nisan 2018 Pazar
Cesetler
İçinde birikmiş olan gözyaşlarını,
Anılarıyla etrafa saçan bir adam.
Yanında ise bulunan birazcık keder.
Ahşap bir kapının arasından ruhumu izleyen bir hortlak.
Zamanın tam olarak nereye estiği bilinmiyorken,
Bir geçmiş açıldı ortaya.
Sarhoş vücudun ve kesik zihinlerin arasında,
Parmağımı yakıp kavuran acının birlikteliğinde,
Ağlayan sözlerin eşliğinde bir gün çalıyor.
Duvarları süsleyen kirlerin altında yatan anılar,
Bana huzuru aramamı söylüyorlar.
Denizin esrarlı kokusu,
Güneşin ise büyüleyici ışığı,
Kararmış sözlere vuruyor.
Gönlümün arzu ettiği sevgi,
Yaralarımın merhemi olan efkarın yanında,
Aslında bir hiçmiş yas tutarken.
Bir eli tutmak,
Bir vücudu kavramak,
O engin iki diyarın arasında gidip gelmek,
Bazen ise mezarlığından çekip gitmek,
Lakin gidememek,
Yapacak gücü inkar etmek,
Bu gibi doğrular yüzünden yalnızım bir uçurumun kıyısında.
Kayalara çarparak yere düşüyor duygular.
Ay'ın her gece söylediği yalanlar,
Kanayan yollarıma birer süs olmuş.
Gözlerimizin önünden geçip giden ölüler,
Her akşam üstü ağlarlardı çaresizce.
Beyazın saflığını kaybettiği,
Kötülüğün kendisini gösterdiği o günde,
Kırık kalemim bir kez daha yaşayacak.
Bu cesetlerden yapılma dünyamda.
7 Nisan 2018 Cumartesi
Çarmıh
Mavi ufukların oluşturduğu yatay çizgiyi,
Ağır ağır anlatan sakin dalgalar,
Kum tanelerine eşlik eden birkaç insanla birlikte,
Ruhumun bağlarını koparmaya çalışıyorlar.
Günün ortasına dikilmiş çarmıhta,
Ölüme mahkum bir mahluk,
Çaresizce ellerini kurtarmaya çalışıyor kederden.
Bedeninde oluşmuş çivi yaraları,
Kanayan yaralarını ayakta tutuyor.
Başını göğe doğru uzatan adam,
Titreyerek ağlayan bedenini susturamıyor.
Kendi elleriyle sökmüş kalbini.
Ölüme muhtaç yokluğun kıyısında,
Hayata tutunmaya çalışan çelimsiz bir ruh,
Boş olan bir çukura sığınıyor.
Etrafımda bulunan cehennem melekleri,
Son bir kapıyı daha açıyor,
Nihai sonsuzluğa ulaşabilmek adına.
Fırtına yüzünden harap olmuş limanlar,
Öfke ateşiyle yanıp tutuşuyorlar çaresizce.
Anıların azap yaşattığı o çarmıhtan,
Kurtulmayı arzulayan ve çığlıklar atan o adam,
Yıllar önce teslim edilmişti yoka.
Bu gerçeği reddeden bedeni ise,
Bu hatanın bedelini ödüyor her gece.
Ay her göğe yükseldiği vakit,
Karanlık mutlak kaderi oluyor.
Koşu
Akıp giden taştan yapılma bir yolun kıyısında,
Yeşilin ruhumu okşadığı sessizliğin ufkundayım.
Yalnızlığın ve acının oluşturduğu uyumu bozan bir duygu,
Tekrardan beni ele geçirmek istiyor.
Ateşin elimi zamanın canımı acıttığı siyahlığın içinde,
Kollarımı hiçliğe açıyorum kendimi saklamak adına.
Bıçak izlerimi öpen soğuk melodiler,
Bu gece beni seven tek gerçekliklerdi.
Üstüne bir çizgi dahi atamadığım hikayem,
Kurşundan yapılma satırların arasında can çekişiyor.
Birkaç duygunun bir şamar gibi yüzüme çarpıyor olmasının,
Getirdiği bu ahval çaresizliğin doruklarında,
Bir dağın gölgesinde ateşle harmanlanıyor hayatım.
Biz biz hikaye uydurmuşuz kendi kafamızda.
Satıvermişiz ruhlarımızı zamanın koynunda.
Koşuyoruz nereye gittiğimizi bilmeden bir şeyleri hissetmek adına.
Yokoluşa yüz tutan bir ağacın altında,
Ak olan duvarların ardında yaşama tutuluyor bedenimiz.
Siyah direklerin kalbimizi delip geçtiği o yerde,
Bir sokak lambasının yalanında,
Geçmişe yakarıyoruz bir sevdadan mahrum bir vaziyette.
Bir geçidin kapılarında,
Büyük bir engeli aşmışız.
Tekrardan göklere tutunmak adına.
1 Nisan 2018 Pazar
Bardak
Ağır ağır dökülen içkinin bardağa çarptığı an.
Dudaklarının arasından dökülmeyi arzulayan birkaç kelime.
Kaçamak adımlarla koparılmış kayaya çarpan dalgalar.
Ve bu engin denizin içinde kaybolan benden bir parça.
İki duman arasında eksiliyor sevincim.
Bir merakla bana doğru gelen bir iki nida,
Kırmızı bir paçavranın kahramanı oluyor.
Demir korkulukların canımızı acıttıklarının gerçekliği,
Yaşantımıza küfür ederek kayboluyor.
Yokluğun aydınlık tarafına doğru.
Uzak diyarların bir ok gibi zihnimizi delip geçmesini sağlayan,
Kararmış bir çubuğun anlatmayı arzuladığı bir hikaye,
Farkında olmadan yaşantımızı anlatır olmuş.
Terk edilmiş bir evin huzurunu bozan çığlıklar,
Kederli ağlayan göğün altında gömülmüşler hafıza sarayımda.
İki köşesiz camın sağladığı sanat,
Ağlayan bir adamın portresini lekeler olmuş.
Oynadığı kumarın açacağı durumları inkar eden bir adam,
Bir yalana tutunarak devam ediyor hayatına.
Kaçınılmaz hüznün sahil kenarlarında,
Dağların bir hapishane olduğunu düşünmeden,
Kendisinden vazgeçiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)