Yüksek bir tepeden,
Sahici yalnızlığımı selamlayan sokak lambaları,
Bir anlam ifade etmeksizin,
Gözlerime bakarak gülümsüyorlar.
Bir kum saatinden akıp geçen kum taneleri,
Zamanımın tükendiğini anlatıyorlar.
Saatin üst kısmı tamamen boşalınca,
Her şeyi yeniden yaşamak adına,
Kısır bir döngü misali,
Kum saatini tekrardan baş aşağı döndürüyorum.
Cama her çarpışında kum taneleri,
Ruhum bedenime bir kuvvet uyguluyor.
İçimden çıkmak nedir bilmeyen kadim varlık,
Beni her gece yeniden dürtüyor.
Eğilip kulağıma iki kelime fısıldıyor.
''Sadece düşün.''
Bu emri her verişinde,
İtaat ediyorum bir tutsak misali.
Aksi takdirde az da olsa sahip olduğum,
Gerçekçi hayatımı elimden alıyor.
Sadece tutsak değilim aslında,
Borçluyum da ona biraz.
Varlık ve yokluk arasındaki,
O gizli mekanda kalmamı sağlıyor ne de olsa.
Garip bir durum değil mi ?
Ben de öyle düşünmüştüm.
Ama artık düşünmek pek bir anlam ifade etmiyor bana.
Sadece hissediyorum.
Belki de yanılıyorum.
Duygularımın ardına saklanan benliğim,
Bir yol çizmemi istiyor.
Bilmiyor ki ben o yollardan çoktan geçip gittim bile.
Ama işte demek ki sadece,
Geçip gitmişim.
Ardıma hiç bakmamışım bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder