31 Ocak 2018 Çarşamba

Rısaltan


Kadehler şarapla değil kanla doldurulmuştu.
Etrafı hikayelerle çevrilmiş küçük ama dolu yerin ortasında,
Hayatın varlığını ilk kez unutan cahil bir genç,
Hikayelere bir kelime dahi olsa ekleneceğini bilemezdi.
Korkmuştu ne de olsa ilk kez uzaklaşmıştı bu kadar kendi zindanından.
O an açıldı gözler, 
O an farkedildi yabancı hisler.
Ne kadar düzensizse zamanın akışı,
O da o kadar kendini koyuyordu ortaya bir neden olmadan.
Hikayeler bitti gece her yeri kapladı.
Geçici olarak bürünmüş yeni benliği tekrardan,
Geri döndü yokluğa, yeniden tutundu o soğuk göklere.
Bir sokağın kenarında duran eski ruh,
Bedenine tekrar geri dönmüştü.
Düşünceler sahibini bulmuş,
Dönüşleri göz yaşartmıştı.
Yukarı her baktığında o cahil genç,
Bulutların gizemine dayanaraktan,
Kırmızı şarap eşliğinde,
Kağıda ağlardı en büyük dostu kalem ile birlikte.
Hikayeler akılda kaldı,
Ve cahil genç aradığı huzura kavuştuğunu zanetti.

30 Ocak 2018 Salı

Şarap


Uzak diyarlara açılan kapının,
Yanındaki pencereden bu farklılığı izliyorum.
Biraz sevinç biraz esrar kokan bu sokaklar arasında,
Yalnız başıma kalmışım.
Sanırım bu duruma alışamamışım.
Bitmek nedir bilmeyen o derin düşünceler,
Varlığımı ve benliğimi bir kez daha yok sayarak,
Bu köşe yerde beni aşağıya çekiyorlar.
Çoğu şey anlamını yitirmiş,
Sadece varoldukları için varlar.
Iste bu varlık devam ettikçe,
Tezat düşünceler beni bırakmayacak.
Ince bir şişeden aldığım kısa bir ders,
Sokakta yürüyen sarhoş kadından aldığım neşe,
Ve bu ikisinin harmanlanması sonucu,
Elde ettiğim yalancı huzur,
Varlığım ile olan kavgalarımı,
Geçersiz bir nedenle sonlandırıyor.
Ne olur kurtarın artık beni naraları atan ruhum,
Artık teslim oldu.

8 Ocak 2018 Pazartesi

Yol

Yüksek bir tepeden,
Sahici yalnızlığımı selamlayan sokak lambaları,
Bir anlam ifade etmeksizin,
Gözlerime bakarak gülümsüyorlar.
Bir kum saatinden akıp geçen kum taneleri,
Zamanımın tükendiğini anlatıyorlar.
Saatin üst kısmı tamamen boşalınca,
Her şeyi yeniden yaşamak adına,
Kısır bir döngü misali,
Kum saatini tekrardan baş aşağı döndürüyorum.
Cama her çarpışında kum taneleri,
Ruhum bedenime bir kuvvet uyguluyor.
İçimden çıkmak nedir bilmeyen kadim varlık,
Beni her gece yeniden dürtüyor.
Eğilip kulağıma iki kelime fısıldıyor.
''Sadece düşün.''
Bu emri her verişinde,
İtaat ediyorum bir tutsak misali.
Aksi takdirde az da olsa sahip olduğum,
Gerçekçi hayatımı elimden alıyor.
Sadece tutsak değilim aslında,
Borçluyum da ona biraz.
Varlık ve yokluk arasındaki,
O gizli mekanda kalmamı sağlıyor ne de olsa.
Garip bir durum değil mi ?
Ben de öyle düşünmüştüm.
Ama artık düşünmek pek bir anlam ifade etmiyor bana.
Sadece hissediyorum.
Belki de yanılıyorum.
Duygularımın ardına saklanan benliğim,
Bir yol çizmemi istiyor.
Bilmiyor ki ben o yollardan çoktan geçip gittim bile.
Ama işte demek ki sadece,
Geçip gitmişim.
Ardıma hiç bakmamışım bile.

Gece

Ufak çaplı kayboluşlar arasında,
Bu kara geceyle beraber,
Yokoluşuma ağlıyoruz.
Uzak bir köşeden gelen sahte ışığın,
Gerçekçi yansımaları,
Bana bu hayatı masal misali,
Bir anne edasında geceyi anlatıyor.
Geceyi sevin.
Geceyi sakının.
Herkesten sakının.
Kendi gecemizi yaratma uğraşları içerisinde,
Biz kısa bir ömrü tükettik.
Yalnızlığıma eşlik eden gece ise,
Her gece yere serdiğim düşüncelerimi,
Bir hazineymişçesine muhafaza ediyor.
Benliğimi benliğim tanıyamaz hale geldi.
Ve her seferinde o meşhur soru takılıyor aklıma,
Kimim ben ?
Ben gecenin karanlık bir yansımasıyım.
Suretim tanrıya değil,
Yalnızlığımı kucaklayan geceye benziyor.
Dediğim gibi,
Geceleri sevin.
Geceyi mi yoksa gece vakti birisini mi sevin,
Bilmiyorum yine de sevin.
En azından sevmeye çalışın.

Yanılsama

Bir labirentin sarmaladığı,
Bu küçük siyah odada,
Yine bir yüzümü karanlığa döndüm.
Bu odaya gecenin girmesini sağlayan pencerenin yanında,
Hareketli yanılsamalar içinde,
Gelecekteki beni kurguluyoruz.
Etrafımı sarmalayan labirentin dışına çıkmaya çalışıyorum.
Koridorlar soğuk, ürkütücü ve yalancı.
Bu yüksek duvarlar benim mezarlığım.
Anılarımı ve her saniye yok olmaya yüz tutan bedenimi,
Işte burada sergiliyordum.
Her duvarda farklı bir hikaye,
Farklı bir ceset.
Bu mezarlığın girişindeki sessiz mezarcı,
Her gece duyguların esiri oluyor.
Geleceğin kurbanı, geçmişin muhafızı oluyor.
Bu zaman zarflarında mezarcının sessizliği,
Bir gece aniden bir çığlıkla son buluyor.
Sadece sessizliği değil varlığı da son buluyor.
Duvarlara çarpan o derin çığlık,
Anıları yıkıyor ve onları ebedi yolculuğuna uğurluyor.
Gökyüzündeki Ay,
Bu yıkık duvarların koruyucusu oluveriyor.
Tüm bunlar olurken bir köşede yalnız olan ben,
Artık labirentten kurtulmuştu.
Özgürlüğe gittiğini zannetmişti.
Bilmiyordu ki o duvarların arasında sıkışmış,
Orada toz olmuş,
Ölüm yeni kadim dostu olmuştu.
Zaman artık önemini yitirmiş,
Bir tutsağını daha kaybetmişti.

Pas

Kendimizi kaybettiğimiz,
Küçük acınası dünyamızda,
Kendimize iyi hizmet edememekle geçiyor ömrümüz.
Adeta içimizdeki o yalnızlık hissi,
Günden güne şiddetleniyor.
Ve en sonunda onun esiri oluveriyoruz.
Duygularınıza ihanet etmeyin.
O an ağlamak mı istiyorsun,
Ağla,
Gözyaşı dök,
Kendini bırak gitsin.
Hayatımız,
Hayatımız olamadan yitip gidiyor.
Kendini eksik hissettiğin oluyor mu hiç ?
Olması lazım.
Ben her gece pişmanlık duyuyorum.
Yaptığım ve yapamadıklarım,
Beni her gece dürtüyor.
Kafamın içinde bir gösteri sergiliyorlar.
Perdeler kapanıp açılıyor.
Güzel günler göreceğiz diyerek,
O paslanmış vicdanımıza su serpmek isterdim.
Ama o "güzel " günler gelmeyecek.
O günü bizim yaratmamız lazım.
Bana bak mesela,
Her şeyi bildiğini zanneden,
Buna rağmen kendi hayatını,
Düzene sokamamış bir deliyim.
Düşünüyorsun ya,
Düşünme yaşa.

Son

Ölümüm yakın hissediyorum.
Kulakları sağır eden bir patlama sesi ile uyanmak,
Ardından duyulan siren sesleri.
Sonumum habercisi idiler.
Ve işi biraz daha güzel kılmak adına,
Bırakılan iki bomba daha.
Her şeyin sonunda oluşan,
O zifiri karanlık,
Karanlığın köşelerinde mahsur kalıyorum.
Geçmişte beni aydınlatacak bir ışık,
Bulamamışım ki şimdi önümü görebileyim.
Bu ölümün cenazesi yarın gece,
Denizin şiddetli dalgaları eşliğinde,
Tek kişi ile kalkacak.
Gömülmeyeceğim.
Insanlar beni bir kutuya hapsedemeyecek.
Denize bırakılacağım,
O götürecek beni başka diyarlara.
Ha bir de arkada güzel bir şarkı çalacak.
Ve sözleri insanı bir kez daha,
Etkisi altına alacak.
Kendine iyi bak çaresiz adam.
Belki bir gün başka bir adada karşılaşırız.
Elveda...


Yağmur

Mavi ufukların derinliğinde,
Geçmişin kendisini hatırlatması,
Ve yaşatması yokoluşun kanıtıdır.
Sırtıma, bacaklarıma ve ellerime vuran soğuk yağmur,
Bana yaşadığımı hatırlatıyor.
Varoluşumdan kaçmak ya da yokmuş gibi yaşamak,
Silemediğim yazılarımı gözlerimin önüne seriyor.
Kimseye anlatamadığım garip bir,
Anıların üstesinden gelemeyen insan hikayemi,
Sadece ben sonlandırabilir veya,
Cümlelerin yerlerini ben değiştirebilirdim.
Ben varoluşumun yokoluşunu izleyip ,
Onu tasvir etmek ve en sonunda,
Cümleleri olmasa da kendimi silmeyi,
Ya da karalamayı seven bir yaratığım.
Tanım koyamadığım kendimi bir yaratık olarak görüyorum.
Insanlar yeterli gelmiyor gelemiyor,
Eriyip giden kurşundan yazılma kelimelerim,
Beni bir sona doğru götürüyor.
Defalarca kez kendimi uzaklaştırmaya çalışan kendim,
Artık hiç bir şeye yeterli gelmiyor.
Rüyalarım ve hayallerim zamanın içinde,
Kaybolmaya yüz tutmuş,
Onları kurtarmamdan ümidi kesmiş bir şekilde,
Ölüme kucak açıyorlar.